Kimsenin kimseyi ezmediği, sömürmediği, dolandırmadığı, öldürmediği hatta dövüp sövmediği, sadece dünyalı ve insan olmanın coşkusuyla, sınırların olmadığı bir dünyada, herkesin istediği yerde yaşayabileceği, tek bir dille, kimlikle...
Kimsenin kimseyi ezmediği, sömürmediği, dolandırmadığı, öldürmediği hatta dövüp sövmediği, sadece dünyalı ve insan olmanın coşkusuyla, sınırların olmadığı bir dünyada, herkesin istediği yerde yaşayabileceği, tek bir dille, kimlikle ve de inançla bütün insanların belli bir dayanışma içinde anlaşabileceği ve birbirine sevgiyle yaklaşabileceği ve tüm canlılara saygı duyabileceği bir dünyayı hayal etmek bile, hem güzel, hem de tüm kötülüklerin anası olan bir sürü yapay kimliklerden ve bunların çıkarttığı çatışmaların ve savaşların kötülüğünden kurtulmak demektir.
Her şeyi, ben ve biz bencilliğiyle ele alıp geride kalanları ötekileştirerek düşman gibi görme yerine, dünyalı ve insan olmanın erdeminde, Yaradan’ın yarattığı her canlıya saygı duyup sevsek, dünya çok daha bambaşka olurken, tüm çatışmalar ve savaşlar da önemli ölçüde ortadan kalkar gibi geliyor bana.
Tanrısal olan, Yaradan’ın yarattığı tüm canlılara sevgi ve saygı duymak, insani olan ise, sevgiden uzak, kin ve nefret tohumlarını ortalığa saçan, her tür inancın, örfün, adetin, geleneğin ve de insanın kendince ürettiği bir sürü ritüelle ve de kimlikle sarmaş dolaş olup, farklı kimlikleri ötekileştirerek düşman olarak görmesi ve de gösterilmesidir.
Sevgi denizine açılma yerine, nefret denizinde birbirini boğmaya çalışan insanların tutkusu, hırsı ve kini, insanın doğasında var olan bencillik ve bir türlü tatmin olmak bilmeyen oburluğundan başka bir şey olamaz!
Böylesine yoğun bir bencilliği bünyesinde taşıyan insan, insanı yüceliğe taşıyacak, sevgi ve saygının, her alanda yardımlaşmanın öne çıktığı bir toplumsal dokuya yönelmesi tabii ki çok zor.
Güçlülerin güçsüzleri ezebileceği, üçkağıtçıların üçkağıtlarını açabilecekleri, soygun ve vurgun peşinde koşanların her tür olanağı ele geçirebildikleri bir ortamda dürüstler sürekli eziliyorsa ve bu çirkin yapı tüm dünyada farklı biçimlerde de olsa giderek yaygınlaşıyorsa, bu çarpık yapı eninde sonunda çatlayıp yıkılmaya mahkumdur.
Doğanın doğal dengesinin acımasızlık üzerine kurulu olduğu bir gerçek.
Tüm canlıların birbirlerini yiyerek hayatiyetlerini sürdüklerini görüyoruz.
Denge ise popülasyonla sağlanıyor.
Güçlülerin sayısı sınırlı, güçsüzlerin sayısı ise fazla.
Büyük balık küçük balık dengesine dikkat edin!
Doğanın dengesi acımasızlık üzerine kurulmuş olsa bile, insan zekasıyla bu dengeyi en azından insan-insan ilişkilerinde adil bir çizgiye taşıyabilir.
Bunun için de, bir an önce nüfus artışının önüne geçilmeli ve Nice’nin verdiği örnekte olduğu gibi, tıpkı bir heykeltıraşın heykeli oluşturabilmek için, mermer kütlesini kesip biçerken bir sürü artığın da ortaya çıkabileceğini kabul etmek gerekir mi gerekmez mi sorusuna yanıt bulmamız gerekiyor!