KUZULARIN Sessizliği, aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış, tarihin en önemli psikolojik-gerilim filmlerinden birisidir. Senaryodaki FBI ajanı kadın, yamyam bir psikopat katilin peşindedir. Aradığı katili bulabilmek için onun nasıl düşündüğünü...

KUZULARIN

Sessizliği, aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış, tarihin en önemli psikolojik-gerilim filmlerinden birisidir. Senaryodaki FBI ajanı kadın, yamyam bir psikopat katilin peşindedir. Aradığı katili bulabilmek için onun nasıl düşündüğünü anlamaya çalışan ajan, özel bir hapishanede tutulan yine ünlü bir psikopat profesörden yardım alır.
Kadını sorularıyla ele geçiren, kendisi de aynı aranan katil gibi öldürdüğü kadınları kesip yiyen profesör, FBI ajanının çocukluk travmasını ortaya çıkarır. Ajan, dayısının çiftliğinde sabaha karşı kurban edilecek olan kuzuların sessizliğini, ürkekliğini, nihayetinde de kesime götürülürken attıkları çığlıkların korkunçluğunu unutamamaktadır…
Sonunu çaresizce bekleyen koyunlar, kuzular…
İstihdam sorununun yarattığı işsizler ordusuna sahip… Halkına pay olarak dağıtabileceği yer altı zenginliği olmadığı için, gelişmesini dış borç ve inşaat balonuna bağımlı kılmış… Böyle büyük sorunlarla boğuşması gerekirken; demokratik, olağan yollarla yönetme olanağının kalmadığı varsayılarak, tek seçenek olarak başkanlığın sunulduğu bir ülke.
Radikal dinci ve radikal milliyetçi birlikteliğinin, geleneksel merkezi sağ anlayışın yerine geçtiği… Silahlı milis gücü kurma hazırlığında olunan… Ülke içinde üretilen kutuplaşma ve çatışma; dışarda ise egemenlerin bölgemizdeki vesayet savaşlarına mezhepçilik temelli bir sınır tartışmasıyla dalınması… Ülkemizi ateşe atan, sonu belirsiz bu savaşla beslenen baskıcı bir yönetim anlayışının yanıt bulduğu, böyle bir sağ birliktelik.
Keyfi bir İslamcı baskı rejimine doğru giden… Yaşamın her alanının diyanet fetvaları ile düzenlenmeye çalışıldığı… Devletin elde kalmış birkaç modern ve kaliteli eğitim yuvasının “proje okul” iddiasıyla tasfiye edildiği… İnsanların dedesi adına yaptırdıkları okulu imam hatibe çevirmeye çalışan ilçe eğitim müdürlerinin olduğu…
Eğitim sistemi alt üst edildiği için vasıflı işgücünün yetişmediği; önceki birikimin aşağılandığı, yok sayıldığı; bu kesimi savunanlara da “elitist” denildiği… Uzmanlığın yok edildiği, motivasyonu yüksek ama donanımsız insanların ön plana sunulduğu; bunun da “halkçılık” olarak adlandırıldığı…
Kararların ortak akıl ile alınmadığı, rejimin denetim mekanizmalarının işlevsiz kaldığı… Kasaba muhafazakârlığının, bir İslamcı toplum mühendisliği projesi olarak “milletin değerleri” adı altında norm anlayış olarak dağıtıldığı… FETÖ’cü çetenin yarattığı boşluğun başka cemaatlerle ikame edilmeye çalışıldığı…
Toplumu bir arada tutan değerlerin, kurumların ortadan kaldırıldığı; aksine ayrıştıran, kavgayı körükleyen, iç çatışmayla beslenen… Bağımsız yargının, demokrasinin yok edildiği bir korku toplumu yaratma çabaları…
Akdeniz Rivierası denilen bir bölgede, kadına pozitif ayrımcılık bahanesiyle tesettür plajı yapımının bir büyük proje olarak yıllardır sunulması ve bunun bırakın halkı, turizm camiasında bile edilgenlikle, kabullenişle karşılanışı… Sosyal medyadaki bir destekten bile korkutan baskının… Karşısında…
“Artık ne gazete okuyorum, ne de televizyon izliyorum” diyerek kendisini gündemden soyutlayıp, tepki vermeyen koyunların sessizliği, suskunluğu… Rejimin anayasal olarak değişmesine tepkisizlik… Ülkemizi ayakta tutacak cumhuriyet, laiklik gibi ortak paydalarda da buluşamayacak mıyız? Bu değerlerden vaz mı geçtik? Mücadele etmeyecek miyiz?