Demokratik idareler de partiler, olmazsa olmaz kuruluşlardır. Yönetimde bazen tek parti iktidar olur, bazen da bir veya birkaç partinin oluşturduğu koalisyon hükümetleri yönetim de bulunurlar. Seçimde en çok oy alarak daha çok milletvekili çıkaran...

Demokratik idareler de partiler, olmazsa olmaz kuruluşlardır. Yönetimde bazen tek parti iktidar olur, bazen da bir veya birkaç partinin oluşturduğu koalisyon hükümetleri yönetim de bulunurlar. Seçimde en çok oy alarak daha çok milletvekili çıkaran partinin genel başkanı, cumhurbaşkanlığınca hükümeti kurmakla görevlendirilir, o vakit genel başkan başbakan olur ve kabinesini kurar. Programını hazırlayıp, meclisten güven oyu aldıktan sonra, memleket hizmetinde çalışmaya koyulur. Seçimde 2. parti olarak çıkan, parti de ana muhalefet partisi olarak arenada yerini alır. Artık o parti, iktidarın alternatifidir. Yani, ileride, iktidar olacakmış gibi çalışır, çalışmak zorundadır. Bazı haller de gölge kabine oluşturulur ve iktidar olduğu takdirde neyi, nasıl yapacağını plan ve projeleri ve programı ile halkından oy ister. Yani, bol, bol boş konuşmaktan ziyade yapacakları ile seçmenden oy almağa çalışır. Bu açıklamayı neden yaptığıma gelince. CHP Ana muhalefet partisidir ve iktidara en yakın konumdadır. Onun için, halkın önüne, yalnız hükümetin yaptıklarını kötülemekle çıkmamalı, iktidar olduğu takdirde neyi, nasıl ve finansmanını nereden temin edeceğini açıklayarak, halkın karşısına çıkıp onun inanacağı şekilde izah etmek zorunluluğu vardır, hatta gerekmektedir. Bakıyoruz, bizim partilerimiz ister meclis içinde olsun, ister meclis dışında olsun, Bremen mızıkaları gibi,iktidarın her yaptığını kötüleyerek, başbakana hakaret ederek, ona, buna suçlama yaparak meydanlarda gürlemektedirler. Halbuki, beğenmediğinin yerine neyi, nasıl yapacaksan onu behemahal göstermen lazımdır. Bu millet, 1950-1960 tam 10 yıl DP iktidarı döneminde muhalefetin dik alasını yaşadı. CHP'nin lideri savaşlarda pişmiş, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığını yapmış kurt bir politikacı İsmet İnönü, muhalefetin en alasını yapmıştır. Onun her sözü, fısıltı gazetesi ile en ücra köye kadar iletiliyordu. Buna rağmen bu asil millet, 1950, 1954 ve 1957 seçimlerinde, 3 dönem CHP'yi iktidar yapmamış, 3 kez DP'yi seçmiştir. Eğer 27 Mayıs darbesi olmasaydı daha çok DP iktidar olurdu. Çünkü, AP, ve DYP'nin aldığı oylar hep DP'nin oyları idi. 3 yıldır Silivri'de hükümeti devirmek için komplo hazırlayan general ve subaylar yargılanıyorlar. Yargılamayı, Anayasa ve yasaların verdiği yetki ve sorumluluk duygusu içinde savcılarla hakimler yapmaktadır. Malum olduğu üzere, Anayasamız, "Egemenlik, kayıtsız, şartsız milletindir" dedikten sonra "Türk milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanır" hükmünü vaaz etmektedir. Bu organlar, yasama yani TBMM, Yürütme yani Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu; yargı ise bağımsız mahkemelerdir. (Md.6,7,8,9 ) Yani mahkemeler yetki ve sorumluluğu Anayasa'dan almaktadırlar. Anayasanın 138/2.ci maddesi, mahkemelere hiçbir şekilde tavsiye ve telkinde bulunamayacağını amirdir. Hal böyle olduğu halde, sayın Kılıçdaroğlu’nun İzmir’de yaptığı öfke ve kin kokan nutkunda, Türk milleti adına karar veren yargıçlara; "Türkiye’de namuslu yargıçlar da savcılar var,ancak bunların sayısı giderek azaldı. Buradan AKP'nin arka bahçesi konumuna gelen AKP'li yargıç gibi görev yapan yargıçlara sesleniyorum. Herkes aklını başına almalı, herkes namusuyla görevini yapmalı" ve "Gün gelir bunun hesabı sorulur. O hesabı soracak olanlar da bizleriz yani halk soracaktır." Ve anayasa mahkemesi üyeleri için ise; "Anayasa mahkemesine hülle ile yargıç atıyorlar. Bu yargıya güvenelim mi? Yargıtay’a 160 tane sanki militan seçtiler, 160 blok oy kullanılıyor. Sizin 160’ızının da görüşü aynı mı?" Bu konuşma ile Kılıçdaroğlu, Yargıçlarımızı hem tehdit ediyor, hem de hakim ve savcılarımıza hakaret ediyor ve bu suretle anayasal suç işlemiş oluyor. HSYK, Kılıçdaroğlu’nun “Tüm yargı camiasını rencide eden bu sözlerini kamuoyunun takdirine bırakıyor, kendisinin en kısa sürede sözlerini tavzih etmesini ve yargı camiasından özür dilemesini bekliyoruz" diye kibarca cevap veriyor. Biz de, HSYK'nın, Kılıçdaroğlu’nun Anayasal suçu işletmesinden dolayı, suç duyurusunda bulunmasının gerektiğine inanıyoruz. Takdir Türk ulusunundur.