KENDİ elimizle kendi yapıtımızı yok ediyoruz. Sonra el birliğiyle hayıflanıyoruz. Nasıl mı? Bugün ülkemizde şu sorunun cevabı nettir. Ülkemizin en büyük düşmanı kim? Elbette ABD, AB ve İsrail'dir. Bölgemizde emelleri açık seçik...
KENDİ
elimizle kendi yapıtımızı yok ediyoruz.
Sonra el birliğiyle hayıflanıyoruz.
Nasıl mı?
Bugün ülkemizde şu sorunun cevabı nettir.
Ülkemizin en büyük düşmanı kim?
Elbette ABD, AB ve İsrail’dir.
Bölgemizde emelleri açık seçik belli olan bu ülkelere karşı halkımız son derece bilinçlidir.
Fakat, halkımızı yönetmeye, yönlendirmeye talip olan, başta TBMM'de grubu bulunan siyasi partiler, diğer kitle örgütleri, dernekler ve meslek odaları bu konuda son derece yanlış yaklaşımlar içine girmektedirler.
Bu yapıların yerel yönetimlerde bulunmasından ABD, AB ve İsrail kendi çıkarları açısından son derece memnuniyet duymaktadırlar.
Bu yapılanmanın en önemlilerinden olan Kent Konseylerine bakalım.
Bu yapılanmayı anlamak için öncelikle yerel yönetimlerin bugünkü durumunu irdeleyelim.
Yerel yönetimler halk tarafından seçilip ve yine isterse halkın da katılabileceği meclisler tarafından denetlenen bir temel örgütlenmedir.
Yerel yönetimin öncelikli ve ilk şartı halk tarafından seçilip göreve getirilmesidir.
Bu, halkın yerelde kendi gücü ile yönetilerek devletin yerel anlamda güçlü kılınmasını amaçlayan yegâne demokratik hak ve zorunluluktur.
Bu mekanizma genel devlet yönetiminin aksine halk ile sürekli iç içe ve birebir teması sağladığından şehirlerin mülki ve idari işleri dışında, şehrin her şeye vakıf olan hiyerarşik temel örgütlenme modelidir.
Bu örgütlenme modeli, "apartman yönetimleri", "muhtarlar" ve "belediye meclisi" diye uzayıp gitmektedir.
Bu yapının içinde, çalışmalara öneriler getiren, uygulanması için mücadele eden, kamuoyunu bilgilendirme görevini yerine getiren, uygulama sonrası yapılanları denetleyen mekanizma vardır.
Bu yapılar ilgi alanlarına göre birçok örgüt, siyasi parti, kitle örgütü, sivil toplum kuruluşları, dernekler ve alt birimleri şeklinde örneklendirilebilir.
Bu yapılanma, cumhuriyet değerleriyle uyumlu, halkımızın temel ihtiyaçlarını karşılayan bir işleyiştir.
AB uyum yasaları çerçevesinde bu yapılanmaya gedikler açılmak istenmiştir ve başarıya da ulaşmıştır.
Uygulamada gördüğümüz ve aktif rol edindirilen bu kurumların başında Birleşmiş Milletler Yerel Gündem 21 maddesi uyarınca kurulan 03/07/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 76. maddesine dayandırılan Kent Konseyleridir.
Toplumun önüne bir örgütlenme modeliymiş gibi sunulan aslında bilinen tüm örgütlenme yapılarını yok eden Kent Konseyi’nin sözde kuruluş amacı şu şekilde tanımlanmıştır.
Kent Konseyi yönetmeliği amaç, kapsam, dayanak ve tanımında şu ifadelere yer verilmiştir.
“Halkın yerel yönetimi denetleme, sorunlarını anlatma ve bunlara çözüm bulmanın yanı sıra bu yönetici kadroların sivil toplum örgütleri, partiler, meslek odaları gibi örgütlenmelerin temsilcilerinin de bulunduğu geniş bir meclis olarak halka hemşerilik bilinci verilmesi ile birlikte şehrin su, kanalizasyon, ulaşım gibi temel sorunlarına çözüm bulmak için kurulmuştur.
Ayrıca sosyalleşmek, sivil toplumun gelişmesine katkıda bulunmak ve sivil toplum örgütlerinin çatı örgütü gibi onları geliştirme amacını üstlenmiştir” denilmiştir.
Ancak, halk arasında çok söylenen bir tabir vardır. Parayı veren düdüğü çalar. Kent Konseyi’nin faaliyetlerini yürütmek için gerekli olan mali kaynağın nereden geldiğine bakalım.
Öncelikli bağlı bulunduğu belediyenin kaynaklarını kullanmakta fakat daha önemeli gelir kaynağı Avrupa Birliği’nin ülkemizdeki yönetim mekanizmalarına müdahale etme aracı olarak kullandığı fonlardan yararlanarak faaliyetlerini yürütmektedir.
Bu fonlar proje temelli bağlı bulunduğu belediye aracılığıyla Kent Konseylerine aktarılmaktadır.
Yani Kent Konseyi’nin kuruluş amaçları içinde yer alan unsurların hepsi milli olmaktan uzak Avrupa Birliği’nin istek ve arzularına göre şekillendirilmektedir.
Bu durum finansal olarak son derece güçlü kılınan Kent Konseylerini denetimsiz kılmakla birlikte bünyesinde barındırdığı siyasi parti, dernek, meslek odaları, kitle örgütlerini de etkisizleştirmektedir.
Kent Konseyleri ülkemizde kuruluş amaçlarının dışına çıkmıştır. Hatta bunun bir emperyalist proje olarak yerel yönetimleri zayıflatma, yerel yönetime paralel yapı ve feodal kalıntıların temsilcilerinin şehrin idaresini kendi içlerinde paylaşma aracı olduğunu ibretle görmekteyiz. Ayrıca Cumhuriyetin temel taşları olan vatansever örgütlerin önüne set çekme aracı olarak görev yaptığı da ortadır.
Halkımızın devlet, cumhuriyet hassasiyetlerinin arttığı bu dönemde bu yapının halk hareketine bir kama gibi sokulmasına karşı herkesi mücadeleye çağırıyoruz. Aslında son 10 yıldır ülkemizde faaliyet gösteren onlarca vatansever örgütün etkisizleşmesi ve altının oyulmasında Kent Konseyi’nin ne kadar aktif rol aldığını da görmekteyiz. Başta mecliste grubu bulunan siyasi partiler ve kitle örgütü, dernek, meslek odaları, bu yapıların içerisinde üyeler bulundurmakta, kendi kuruluş amaçlarına uygun hareket etme yerine kendi yapılarını etkisizleştirip bu yapılar içerisinde kendilerini yok etme çabasına girmişlerdir.
Buradan tüm vatansever örgütlere bu yapıya tavır alma çağrısında bulunuyoruz. Avrupa Birliği ve çokuluslu yapıların dayattığı halk tarafından seçilmeyen, bölgenin feodal ağalarının piyonlarının siyasetçilik oynadığı aslında fiili uygulamaları kuruluş amaçlarına aykırı olan bir nevi resmi olmayan halk tarafından seçilmemiş Eş Belediye Meclisi gibi davranan Kent Konseyi’nin kaldırılmasını talep ediyoruz. Çünkü halk yerelde en küçük biriminde dahi kendi denetleme mekanizması içinde olan bir demokratik yapı ile yönetilmektedir. Fakat Cumhuriyetimizin temel yapı taşı olan yerel yönetimlerimiz yine bu yapının denetleyicisi ve geliştiricisi konumunda olan yerel siyasi parti, kitle örgütü, dernek, meslek odalarını isteyerek veya istemeyerek tahrip edilmesine Kent Konseyleri eliyle faaliyet gösterme çabaları buna neden olmaktadır. Unutmayalım ki, emperyalizm bölmek istediği ulus devletlerde maddi gücüyle oluşturduğu konseyler ve bu konseyler gibi çalışan dernekler ve buna benzer “sivil toplum örgütleri” ile amacına ulaşmaktadır. Sivil toplum adı altında böl parçala oyunu hep aynıdır. Örneğin Yugoslavya ve Irak’ın parçalanma sürecinde olduğu gibi.
Gelin Cumhuriyetimizi yeniden inşa edelim. Kendi siyasi parti dernek, kitle örgütü, odalar çevresinde birleşelim. Bizi böyle yapılarla etkisizleştirmeye çalışan kurumlarla da mücadele edelim.