YEREL seçimler yaklaşıyor. İsterseniz, hepimizin özlemle beklediği yerel yönetim anlayışına bir ışık tutalım.      Halk arasında konuşulanlara baktığımızda, yapılması gerekenler dışında rakamlara dayalı bir dayatmayla...

YEREL

seçimler yaklaşıyor. İsterseniz, hepimizin özlemle beklediği yerel yönetim anlayışına bir ışık tutalım.

Halk arasında konuşulanlara baktığımızda, yapılması gerekenler dışında rakamlara dayalı bir dayatmayla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Şuradan bin oy gelse, bunun bu kadar oyu var gibi hesapların tutmadığı ortada. Alanya’mız, içinden çıkılmaz sorunların arttığı süreçleri yaşarken, hayali rakamları önümüze koyanların toplum gündeminde kendi dayatmalarından başka bir şey konuşturtmadıklarını ibretle izliyoruz. Peki olması gereken ne? Bununla ilgili köşemiz elverdikçe üç bölümden oluşan bir yazı dizisinin ilk bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bilindiği üzere küresel mafya, Türkiye’mizin büyük kentlerini metropol çöplüğü yapmak istiyor.
Küçük kentlerimiz ise, küçük çöplük olacak şekilde planlıyor…
Bu sistem içinde yer alan belediyelerde, insan çöp değerindedir ve çöp yapılmaktadır.
Çöp değiliz, insanız.
Kum yığını değiliz, insanız.
İnsan merkezli insancıl kentler ve yaşam alanları kurulmalı.
Örneğin, otomobili kentlerin tahtından indirerek insanı tahta çıkarılmalı.
Altgeçit-üstgeçit, köprü-tünel, çukur-duvar, hepsi otomobil içindir.
Sistem içindeki belediyeler otomobile tapıyor. Otomobil onların totemidir. Onlar otomobile taparken, halk trafik teröründen kırılıyor.
Söz gelimi, halkçı belediyecilik otomobilin değil, işine giden insanın hizmetindedir. Okuluna giden öğrencinin, dostlarına kavuşacak yurttaşın hizmetindedir.
İnsanlarımız, yollarda saatlerce perişan olmamalıdır.
Otobüsteki ve yaya kaldırımındaki yurttaşın belediyesi kurulmalıdır.
Otomobili Bizans tahtından indirip onun yerine insan oturtulmalı. Kentlerimizin kralı otomobil değil, insan olmalı! Otomobilin içindeki insan da bizim insanımızdır.
Yağmurda, bodrumda, çukurda, dere yataklarında evlerimizi su basmamalı, kanalizasyonlar patlamamalı, önce kenara itilen insanın belediyesi kurulmalı.
Rantçılara, özel çıkarcılara değil, mahalle halkına hizmet verilmeli.
Bugünün belediye anlayışı sıradan yurttaşa karşı kibirlidir, taş yüreklidir, onları iter kakar.
Bizi gönül insanları yönetmeli ve biz gönüllerdeki insancıl yönetimi kurmalıyız.
Özelci değil kamucu olmalıyız.
Sistem belediyeciliği kamu hizmetinin belini kırdı. Belediyeler özelleştirildi, özel çıkara, rantçılara ve taşeronlara teslim edildi, insanın değeri kalmadı.
Özel çıkarcılık, insana karşıdır.
Rantçılık, insana karşıdır.
Özel çıkarın değil, halkın belediyesini kurmalıyız.
Kent mafyaları ve cemaat şeyhleri, kentimizi ve mahallelerimizi zincire vurdu. Belediyeleri de sistemlerine uygun hale getirdiler.
Kamu hizmetlerini ve kamunun mallarını özelleştirdiler. İhale komisyoncularına yağmalattılar.
Belediye kaynaklarının tarikatlara, şeriatçılara sermaye olarak akmasını sağladılar. Gericiliği beslediler.
Belediyelerle birlikte özgürlük de şirketlere teslim oldu.
Dünya Bankası ve uluslararası şirketlerin programlarını uygulayarak, belediyeleri borç batağına soktular.
Belediyelerin yerini şirketler aldı.
Bırakın halkın söz sahibi olmasını, denetim hakkını bile ortadan kaldırdılar. Zaten özelleştirilen hizmetleri halk nasıl denetleyecek? “Az kâr ettiniz, daha fazla edin” mi diyecek?
Belediyelerde işler komisyoncuların elinde. Belediyede işe girmek için, gene torpil, kartvizit, rüşvet sistemi işliyor. Halka hizmet için kullanılması gereken paralar, yerli ve yabancı şirketlere, komisyonculara, eşe dosta dağıtılıyor.
Çünkü mafya-cemaat partileri, çalışan, üreten, değerleri yaratan çoğunluğa değil, üretilenlere el koyan küçük bir azınlığın çıkarına hizmet ediyor.
Yazımızın ilk bölümünü şimdilik şu şekilde bitirelim.
Devleti ve belediyelerimizi mafyanın ve tarikatların elinden kurtarmalıyız.
Devlet milletin, belediyeler halkındır!
Özgürleşmenin ilk şartı budur.