Son günlerin tüm dünyayı ilgilendiren en korkutucu kehaneti, Maya takvimine göre bu ayın 21'inde kıyametin kopacağı iddiası. Bu kehanete sanırım toplumların yüzde 99'u gülüp geçse de yine de, Nasrettin Hoca'nın göle maya...

Son günlerin tüm dünyayı ilgilendiren en korkutucu kehaneti, Maya takvimine göre bu ayın 21’inde kıyametin kopacağı iddiası. Bu kehanete sanırım toplumların yüzde 99’u gülüp geçse de yine de, Nasrettin Hoca’nın göle maya çalması gibi “Ya tutarsa”sı herkesin beyninin bir köşesinden bağırıp durmakta. Zaten bir sürü korkularımızın ya da inançlarımızın, örf ve adetlerimizin arkasında ”Ya varsa” “Ya doğruysa” kaygısı yok mu?

Sırf bizi ilgilendiren ve son günlerde sürekli seslendirilen bir saçma kehanet de şu, Türkiye’nin Rusya ile savaşın eşiğinde olduğu iddiası.

Kıyametin kopmayacağını ayın yirmi ikisinde göreceğiz ama diğer iddia sanırım uzun yıllar devam edip gidecek gibi görülüyor. Tıpkı iki kutuplu dünya sürecinde Türkiye’ye komünizmin geleceği, bugünlerde de, Şeriat’ın epeyce yol alıp ülkemizi işgal etme noktasında olduğu iddiası gibi!

Bazı okurlar, ya ayın 21’inde kıyamet koparsa? diye sorarsa onlara da verebileceğimiz yanıt gayet basit. Kıyamet koparsa ne beni sorgulayacak kişi, ne de ben yaşıyor olmayacağımıza göre sorun yok demektir!

Günümüzde, her konuda ileriye dönük belli öngörülerde bulunan siyasiler, aydınlar, yazar-çizerler, bilim adamları var. Kimi öngörüsüyle tam on ikiden vurabilirken kimi de karavana atışı yapmanın ezikliği içine giriyor.

Bu öngörüler, genellikle konusunda uzman, belli bir bilgi birikimine ve deneyime sahip kişilerce yapılır. Bunların öngörüleri kehanet değil bilimsel bir temele dayanır.

Hani deriz ya, “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” ya da “Su testisi su yolunda kırılır.” “Olacak oğlak dışkısında belli olur” gibi. Yani, daha öncesindeki verilerin incelenmesi sonucu, neticenin üç aşağı beş yukarı nasıl sonuçlanabileceğinin öngörülebilmesi gibi bir şey.

Türk siyasi hayatında, devedişi gibi tanınmış siyasiler, yazar ve çizerler her gün ileriye dönük bir sürü öngörülerde bulunurken, kimi kapkara bir tablo çizerek felaket tellallığı yaparlarken, kimi de güllük gülistanlık bir Türkiye’den söz edebiliyorlar.

Tabii bu durumda, taraflardan biri yalan söylüyor ya da her iki kesim de siyah ve beyaz çizgisini abartılı bir biçimde kullanıp, doğruları söylemeyerek toplum nezdinde de inandırıcılıklarını kaybediyorlar.

İşin en komik yanı ise, her iki kesimden birinin yalancı olduğu bir gerçekken ya da her iki kesim de savunduğu tezi abartmasına rağmen yine de toplum bu iki kesimin peşine takılıp yalan söyleyenin de abartanların da peşine takılıp, yalanı ve abartıları gerçekmiş gibi kabullenmenin aymazlığı içinde olmaları!

Toplum böyle bir saçma aymazlığın içine nasıl balıklama dalabilir diye soracak olursanız, toplum siyasal anlamda kutuplaşmış, ideolojik anlamda da belli bir fanatizmin körlüğü içinde bocalayıp durmakta!

Herhangi bir konuda herkes ileriye dönük belli bir öngörüde bulunabilir ama bunu kehanet noktasına taşıyıp kahinliğe soyunmak en azından bilimden ve bilimsellikten söz edenlerin böyle bir yola tevessül etmeleri abesle iştigalden başka bir şey olamaz!

Geleceğe dönük kehanette bulunanlara, özellikle de gaipten haber veren Tanrı habercisi olarak bilinen zevata kahin deniliyor.

Dinlerin ortaya çıkmasıyla birlikte, kıyamet de beraberinde geldi.

Kehanetin ileriyi öngörmekten farklı yanı, dogmatizme dayalı gizemli yanıdır.