ALANYA, kendi dinamikleriyle ayakta duran, nadide ilçelerimizden biridir. Tarımda hem kendini hem de ülkeyi besleyen bir konumda, turizmde ise adeta bir dünya markası. İnşaat, emlak ve özellikle turizme bağlı binlerce iş yeri sayesinde on binlerce insana ekmek ve geçim kapısı sağlıyor. Alanya’mızı yaylalarından çarşıya bir bütünlük içinde değerlendirdiğimizde, hemen her bireyin birbirinin hayatına olumlu bir şekilde dokunduğunu görürüz. Yaylada süt, yumurta olacak, yüreği güzel Yörükler üretecek, bizler de tüketeceğiz. Tarlasında ter döken, elleri nasırlı güzel insanlar üretecek ve bizler tüketeceğiz. Oteller dolup taşacak ki esnaf para kazanacak. Esnaf para kazanacak ki ticari hayatını sürdürüp hem istihdam sağlasın hem de bizlere hizmet etsin. Müteahhit üretecek, satacak ki günden güne büyüyen şehrimizde konut sorunu yaşanmasın. Emlakçı bu ticarete aracılık edecek, reklam yapacak, müşteri getirip o da ekmek parasını kazanacak. Restoran, lokanta gelen misafirlerin yemeğini verip yüzümüzü ağartacak. STK'lar hem bağlı meslek ve ticaret gruplarının hem de vatandaşın hakkını koruyacak ve denge böyle sağlanacak.

Zaman zaman bahsettiğim sektörlerin ya da iş alanlarının sorunları oluyor. Ve basının görevi bunları dile getirmek. Sorun işte tam da orada başlıyor!

Bir haberin altına atılan yorumlar, özellikle sosyal medya çağında, toplumun genel ruh halini ve empati yoksunluğunu çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

Emlak sektörünün yaşadığı sıkıntıların yer aldığı bir haberin altında "İyi olmuş, beter olsunlar, memleketi sattılar" gibi ifadelerle karşılaşmak.

Turizmde sektörel bir sorun varsa ve bu haber olmuşsa "İyi olmuş batarlar inşallah" yorumlarını görmek, bir kişinin sermaye biriktirip bir restoran açtığında, kendi geçimini sağlamanın yanı sıra insanlara iş kapısı açtığında, işleri durgunsa ve bunu dile getirmişse altındaki yorumlarda "Şimdiye kadar çok kazandınız, batarsınız inşallah" okumak...

Bu, sadece eleştiri değil, düpedüz bir hazımsızlık ve kötü niyetin dışa vurumu.

Müteahhit emlak krizinden bahsettiğinde altında "Memleketi sattınız Allah daha kötü etsin" yorumlarını görmek, psikolojik olarak sosyal narsisizm ve empati eksikliği gibi kavramları akla getiriyor.

Bir başkasının acısından, zorluğundan zevk alma, hatta intikam hissi duyma eğilimi, toplumsal bağları zayıflatan tehlikeli bir dinamik.

Bu durum, bireylerin kendi başarısızlıklarını veya tatminsizliklerini başkalarının düşüşünde telafi etme çabası olarak da yorumlanabilir.

İki gencecik fidan motor kazasında hayatını kaybetmişken altında "Dikkat etselerdi" yorumu yazmak.

Çiftçi gübre, ilaç ve maliyetten yakınırken "70 liraya domates mi olur, ekmeyin o zaman" diye tepki vermek veya daha da acısı, bir kadın eşi tarafından katledilmişken "Kim bilir adamın canını nasıl yaktı?" gibi akıl almaz bir cümle kurmak...

Bu tarz yorumlar, artık sadece ekonomik sıkıntılarla ilgili değil, doğrudan insan hayatıyla ilgili trajedilerde bile karşımıza çıkan kurbanı suçlama eğilimini gözler önüne seriyor. Bu, adeta kendi vicdanını rahatlatmak için mağduriyeti haklı gösterme çabasıdır ve toplumsal vicdanın ne denli köreldiğini gösterir.

Sosyolojik açıdan bakıldığında, bu "İyi olmuş" sendromu, toplumda artan güvensizlik, rekabetçilik ve dayanışma eksikliğinin bir yansıması olabilir.

Başkasının başarısını kıskanma, kendi eksikliklerini başkasının düşüşünde giderme arzusu, modern toplumun getirdiği bireyselleşmenin karanlık yüzünü oluşturuyor.

Unutmamalıyız ki, bir toplumun gelişmişliği, sadece ekonomik verilerle değil, aynı zamanda bireylerin birbirine gösterdiği empati ve saygıyla ölçülür. Başkalarının sıkıntısına "İyi olmuş" diyen bir toplum, kendi geleceğini de baltalamış demektir.

Bu sendromun üstesinden gelmek için, bireysel ve toplumsal düzeyde daha fazla empati, daha fazla hoşgörü ve daha fazla yapıcı eleştiri kültürüne ihtiyacımız var. Aksi takdirde, "İyi olmuş"lar birikir ve sadece başkalarının değil, hepimizin iyi olmasını engeller.

Esen kalın...