Tarih boyunca, ilim ve din tartışılmış, iki karşıt görüş olarak ele alınarak, dinle ilmin çatışmasından söz edilip durulmuştur. Eğer din, Yaradan'ı anlamayı ve ona şu ya da bu biçimde ulaşmayı amaçlayan bir araçsa, bence bilimin,...

Tarih boyunca, ilim ve din tartışılmış, iki karşıt görüş olarak ele alınarak, dinle ilmin çatışmasından söz edilip durulmuştur.

Eğer din, Yaradan’ı anlamayı ve ona şu ya da bu biçimde ulaşmayı amaçlayan bir araçsa, bence bilimin, bu konuda çok daha gerçekçi bir yaklaşım olduğunu söylemek mümkün.

Olaya bu açıdan baktığımızda, bilim bir nevi Yaradan’ın yarattıklarını anlamaya ve kavramaya çalışmaktan başka bir şey değildir.

Buna, Yaradan’ın yarattığı değerlerin mükemmelliğini görerek, Yaradan’a çok daha saygı duymak da denebilir.

Din değil ama bazı dinlerdeki din adamları, Yaradan’ı yüceltiyorum derken, sihirbaza çevirme saçmalığı içine girebilmekteler.

Hurafelerle, bir sürü masal, hikaye ve efsanelerle, insanların beyni yıkanarak, bir sürü saçmalıklarla, insanların inançları kazanç kapısı haline getirilip, inançlar istismar edilebiliyor.

Evrenin ulaşılması imkansız gizemlerini çözmeyi bırakın, salt canlıların yaşam biçimini ve anatomisini incelediğimizde ne denli mükemmel bir yapı olduğunu görebiliyoruz.

Canlıların popülasyonuyla, yaşam mücadeleleri ve hayatta kalma kavgasında kullandıkları, her birinin kendine özgü özelliklerini belgesellerden öğrendikçe insan şaşırıp kalıyor.

İnsan anatomisindeki fevkaladeliğin derinliğini tabii ki doktorlar, diğer canlıların ya da evrenin işleyişindeki fizik ve kimya ile ilgili temel kuralların mükemmelliğini de, konunun uzmanları biliyor.

İnsanlar genelde, din kitaplarını okuyarak Yaradan’a ulaşmaktan söz ederler.

Bence Yaradan’ın kitapları, evrendeki tüm canlı ve cansız varlıklar.

Oku oku bitmez.

İlim bir anlamda, Yaradan’ın kitaplarını okuma sanatı.

İnsanoğlu ilim yoluyla Yaradan’ın kitaplarını okuyarak yaşamını kolaylaştırma adına ilime yöneldiğinden, ilim sürekli gelişiyor.

İlim geliştikçe de, teknoloji akıl almaz boyutlara tırmanarak, yine Yaradan’ın insana bahşettiği akıl yoluyla, insan evrende en güçlü canlı olarak hayatiyetini devam ettirebiliyor.

Dünyada sayısız din var.

Kitaplı din sayısı ise, sadece dört.

Bu dört kutsal kitapla Yaradan’a yönelmeye çalışan insanoğlunun bu kitapları yeterince anlayıp anlamadıklarını bilemem ama, bu dinleri temsil ettiklerini iddia eden bir çok din adamının, bu kitaplarda yer alan Tanrı kelamı olarak bilinen sözleri çok farklı mecralara çekmeleri öylesine abartıya vardı ki, Tanrı kelamıyla din adamlarının kelamlarının, birbirine karıştırıldığı kesin.

En azından topluma yansıması böyle!

Hani denir ya "Hocanın dediğini yap da, yaptığını yapma.”

Bunun en somut göstergesi olarak, bütün dinlerdeki mezhep ve tarikat farklılıklarının, düşmanlık noktasına taşınmış olmasını gösterebiliriz.

Tüm dünyada, istisnasız hepimiz, insan olarak, anamız babamızdan ya da şundan bundan, çocuk yaştan başlayarak, bir dine hatta o dinin mezhep ya da tarikatına yönlendiriliyoruz.

Kendi özgür irademizle, Yaradan’ı anlamaya yönelip, inanç terciğimizi bilinçli bir biçimde yaptığımızda, Yaradan’a dönük öngörülerimizle değerlendirmelerimiz, çok daha gerçekçi olabilir.

Bu yolla da, çok daha iyi bir insan olmamız mümkün.

Olaya bu perspektiften baktığımızda, İslam inancındaki “Allah’la kul arasına kimse giremez” sözü üzerine yoğunlaşmamızda yarar var!