Aslında, halının altının çöplük olduğunu bilmeyenimiz yok. Ama gel gör ki, çoğumuz bilmezden geliyor. Ya da, seslendirmekten çekiniyoruz! Tıpkı kralın çıplak olduğunu çocuk söyleyene kadar kimsenin cesaret edip söyleyemediği gibi. Halı...
Aslında, halının altının çöplük olduğunu bilmeyenimiz yok.
Ama gel gör ki, çoğumuz bilmezden geliyor.
Ya da, seslendirmekten çekiniyoruz!
Tıpkı kralın çıplak olduğunu çocuk söyleyene kadar kimsenin cesaret edip söyleyemediği gibi.
Halı henüz tam olarak kaldırılmış da değil.
Bugün için, halının bir kanadı azıcık kaldırıldı.
Bürokratik yapı, karman çorman.
Kurumsallaşmış bir Türkiye’de yaşadığımızı sanıyorduk.
Cılkı çıkmış bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzu daha yeni öğrendik.
Geçmişin en derin siyasi kutuplaşmasında, Ülkücü ve Devrimciler, bürokratik yapıda yer almaya çalışsalar da, bu yapıyı bir örgüt bütünlüğü içinde kullanmaya kalkmadılar.
İdeolojik ya da siyasi tercihler, bürokratik yapı içinde hep bireysel düzeyde kalmıştır.
Bu yüzden de, mevcut siyasi iktidara ortak olmaya kalkan, bir ortak yapı kesinlikle oluşmamıştı.
Bürokrasi içinde asli görevine odaklanma yerine siyaset yapmaya kalkanlar ya da iktidardaki partinin karşıtı görüşlere sahip bürokratlar sadece oradan oraya sürülürler, yerlerine iktidar partisinin sempatizanları ya da militanları atanırdı.
Bürokrasi iktidarla bu denli dalaşmaz, iktidarın altını oymaya kalkmazdı.
Tarih boyunca bir sürü cemaat, cemaat derken, etnik yapı, dinsel, mezhepsel ya da ideolojik dayanışma içinde olanlardan söz ediyorum.
Bunlar, şu ya da bu biçimde ama hiç deşifre olmadan devlet yapısı içinde hep söz sahibi olabilmişlerdir!
Ama devleti ele geçirmeye de kalkmamışlardır.
Bir kurum ya da kuruluşta, ciddi bir kurumsallaşma gerçekleşmemişse, o kurumun sağlıklı bir biçimde ayakta kalması mümkün değil.
Bürokraside liyakat yerine yandaşlık öne çıkarsa o bürokrasi yozlaşır.
Yeterince kurumsallaşamamış devlet yapılanmasının, yıkıntıya uğradığını tarihimizde defalarca gördük.
Son yıllarda bürokratik yapının yazboz tahtasına dönmesi çok tehlikeli boyutlara vardı.
Ergenekon ve Balyoz davaları gibi, darbeyi ya da darbeciliği hatta askeri vesayetin ortadan kaldırılması adına ortaya konan yargılamanın bugün geldiği noktayı düşündüğümüzde, bir beladan kurtulmaya çalışırken bir başka belanın batağına sürüklendiğimizi görüyoruz.
Türkiye’de, hukukun üstünlüğü giderek yok olurken, hukuk alanını ele geçirenlerin hukukunun işlemeye başladığını görüyoruz.
Bu yozlaşma ve de raydan çıkma, devletin her alanına yayılmaya başladı.
Raydan çıkan bu yapının raya girmesinin nasıl sağlanacağını şimdiden kestirmekse çok zor.
Sanırım uzun bir süre Türkiye, her alanda yalpalayacak gibi görünüyor!
İnşallah yanılıyorumdur.