HAYATI kendimize telaş haline getirmiş ve bu telaşa öylesine kaptırmışız ki kendimizi, etrafımızda olup biten hiçbir şeyden haberimiz yok desek yeridir, hani. Aynı iş yerinde çalıştığımız birçok insanın adını bilmemek gibi çok da...
HAYATI
kendimize telaş haline getirmiş ve bu telaşa öylesine kaptırmışız ki kendimizi, etrafımızda olup biten hiçbir şeyden haberimiz yok desek yeridir, hani. Aynı iş yerinde çalıştığımız birçok insanın adını bilmemek gibi çok da büyük bir hatamız var. Oysaki insan hayat denilen telaşenin içerisinde her türlü farklılığa açık olarak iyisiyle kötüsüyle kabullenebilmelidir yaşama dair her ne varsa, sizce de öyle değil mi?
Yeniliklere açık olmalı, kalbimiz ve görüş açımızın içine almalıyız yeni yüzleri, yeniye ve yeniliğe dair her ne varsa hepsini... Bu her zaman kolay olmaz; ama yapmamız gereken, hayat karşısında her zaman bir sıfır önde olmak. En azından bunun için mücadele verebilmek, gayretli olabilmek… Mesela bugün yeni birisiyle tanışabilme ihtimaline karşı kendimizi yeniliklere açık tutmak, ya da hiç tanımadığımız bir insana sıcak ve içten bir ‘Merhaba’ demek… Evet, sihirli kelime “merhaba” olmalı. Bir ‘merhaba’ya sığdırabilirsiniz, kocaman yürekleri. Bir ‘Merhaba’yla uzaklıkları yakınlaştırır, sıkıntıları def edersiniz. Yarın hayatın bize ne getireceğini bilemeyiz fakat bugünü kurtarmak sizce de bizim elimizde değil midir? Bankadan içeri girdiğinizde karşınıza çıkan bir insana gülümsemekle veya bir büfeye girerken selam vermekle ne kaybedersiniz? Aynı apartmanda oturduğumuz halde tanımadığımız bir sürü insan… Öyle bir telaşa kaptırmışız ki kendimizi ve öylesine korkmuşuz ki hayattan, kendimizden başkasını düşünemez olmuşuz. Eskiler ne güzel söylemiş “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var.” diye.
Sizinle bir hikâyeyi paylaşmak isterim. Kişisel gelişim uzmanı olan sevgili Ahmet Şerif İzgören, çalıştığı bir okuldaki ders döneminde sorduğu final sorusuyla herkesi şaşırtmıştır. O alışılmışın aksine klasik ezber soruları değil de hayatın tam içinden bir soruyla öğrencilerinin karşısına çıkmıştır. Soru tam da şudur: “Her gün okulu temizleyen hademe kadının adı nedir?” Bu sorunun cevabını hiç kimse verememiştir. Bütün öğrenciler, bu kadını her gün görmesine rağmen adını hiç kimse bilmiyordu. O soruya kimse cevap veremedi belki ama öğrenciler hayatları boyunca unutamayacaklardı ve asıl önemlisi, karşılarına yepyeni insanlar çıkacak ve bir sürü isimle karşılaşacaklardı.
Bundan daha güzel bir ders olabilir mi? Biz, hayatımız boyunca birçok insanla tanışacağız. Bir insanı fark etmek, onun ismini öğrenmekle başlar. Fark etmeli, sevmeli, değer vermeliyiz. Sait Faik’in de dediği gibi “Bir insanı sevmekle başlar her şey”. Kalbinize güzelliğin tohumlarını ekin.
Bugün karşınıza çıkan insanın adını unutmayın ve ona adıyla hitap edin. Tesadüf bu ya, tanıştığınız insanla sohbet edin. Kalbinizin kapılarını açın. Hayat o kadar da uzun değil. Öyle ya da böyle zaman akıp geçerken akrep ve yelkovanın hızına ayak uydurabilenler, hayat denilen telaşenin şanslı kesimini oluşturacaklar… Olamaz mı? Olabilir.
Karşınıza çıkan insan, belki de sizin şansınız olabilir. Kıyaslama ve önyargılardan uzak bir tutumla onu tanımak için kendinize şans verin. Unutmayınız; fırsatlar, insanın eline her zaman geçmez.
Nefes aldığımız her yeni günde şükrederek ve kendimize yeni bir şans vererek yürümeliyiz, geleceğe. Hepimiz bir ‘merhaba’yı hak ediyorsak; eğer o zaman herkese ‘Merhaba’. En güzel günler sizinle olsun…