Aşk, insan için vazgeçilemez bir durumdur. Yeryüzünde yaşayan her canlı mutlak surette bir şeye aşık değil midir? Bizim için bir nevi ihtiyaçtır. Bu ister maddi olsun ister manevi… Önemli olan aşkın yönünü nasıl çizeceğimiz değil...
Aşk, insan için vazgeçilemez bir durumdur. Yeryüzünde yaşayan her canlı mutlak surette bir şeye aşık değil midir? Bizim için bir nevi ihtiyaçtır. Bu ister maddi olsun ister manevi… Önemli olan aşkın yönünü nasıl çizeceğimiz değil midir? Bu aşkları yaşarken tutkular veya sevgiler bizi yönlendirmez mi hep farklı şeylere, farklı yönlere?
İşte bu noktada aklımıza iki tür aşk gelir. Birincisi karşı cinse duyduğumuz aşk. Diğeri ise ilahi aşktır. Bizim yazımızda anlatmaya çalışacağımız da ikincisidir. Bu öyle bir aşktır ki içine düşen kendini bulur, yanıp tutuşur. Aslında yeryüzünde neden var olduğunu anlar. O aşk, peygamber efendimizin de içine düşen bir aşktır. Orada aşık olunan maşuktur yani Allah’tır. Mevlana’nın, Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş-ı Veli’nin ve ismini sayamadığımız birçok dervişin de içine düşen bu aşk değil midir? “İşidin ey yarenler, kıymetli nesnedir aşk. Değmelere bitinmez, hürmetli nesnedir aşk” derken aşkın ne demek olduğu anlatmamış mıdır Yunus Emre? Bu aşk ezelidir, kadimdir. Yani yaratılmışların, her şeyin yaratılması aşk yüzündendir. İnsanoğlu kendini ararken, “Ben kimim?” sorusuna cevap vermeye çalışırken bu aşka yönelir bir anlamda. Yunus Emre’ye göre dört kapıdan geçip kamil insan olma öğretisidir aşkın temelini oluşturan. Ve ona göre gerçek aşık kendini bulandır. Aşk ölümsüzlüğün anahtarıdır başka bir deyişle. O bu uğurda ailesinden, toprağından vazgeçip kendini yollara vurmuştur. Yıllarca aramıştır o aşkı hatta bu uğurda bir tarafında beslediği maddi aşkı yani Balım Sultan’ı bile feda etmiştir. “Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni.” derken de aşkın bir arayış olduğunu vurgulamak istemiştir. Sevgili Kürşat Kızbaz yaptığı “Yunus Emre-Aşkın Sesi” adlı belgesel filmde de Bizim Yunus’un aşkı ararken neler yaşadığını, ne zorluklardan geçtiğini anlatmaya çalışmıştır. Bu yönden oldukça başarılı bir çalışma olduğunu söyleyebilirim sizlere. Tabi ki bu tamamen kişiseldir, beğenmemiş veya beğenmeyecek olabilirsiniz de ama ben izlemeyenlere kesinlikle izlemelerini tavsiye ederim. Bizim Yunus aşkı ararken sürekli bu dünyaya neden geldiğini ve aslında kim olduğunu sorgulamıştır. Ona göre her şeyin tek kaynağı mutlak varlık olan Allah’tır ve insan onun bir tecellisidir. Böylece kimseyi birbirinden ayırmamıştır. Din, mezhep, ırk vs. onun için önemli değildir. Hiçbir zaman bunlara bağlı olarak insanları yargılamamıştır ki. Gönlünde kocaman bir insan sevgisi olmamış mıdır hep? “Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım, Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz. Yunus sözün anlar isen, mani'sini dinler isen. Sana iyi dirlik gerek, bunda kimseler kalmaz.” derken de aslında bu dünyanın gelip geçici, çekişmelerin anlamsız olduğunu ve birbirimizle uğraşmak yerine birbirimizi sevmemiz gerektiğini vurgulamıştır. Hz. Mevlana da aynı şekilde çağırmıştır insanlığı. “Gel ne olursan ol yine gel.” diyerek hoşgörünün simgesi olmuştur. İşte bu büyük kişilikler aşkı ararken aşkın aslında kendi benliklerinde olduğunu keşfetmişler ve birer aşk abidesi olarak felsefeleriyle tüm dünyayı etkilememişler midir?
Aşk dünyaya başka bir açıdan bakmamızı, her şeyin farkında olmamızı sağlar. Kalbinde o aşkı hisseden ne çok şanslıdır! Bu öyle bir aşktır ki insanın kalbinden fitneyi, fesatlığı, fenalığı alıverir ve onun yerine tüm dünyaya “gel ne olursan ol yine gel” diye çağırabilecek kadar hoşgörü ve sevgi bırakıverir. Allah hepimizi o aşıklardan eylesin. Aşkınız baki olsun!