Edirneli arkadaşım Sina Mesta'nın bir hipotezi var. Eğer öbür dünyanın adaleti ve cenneti varsa oraya boy sırasına veya günahlarına göre değil yoksulluğa göre girilecektir. Benden önce Afrikalı, eğer yer kalırsa en son zengin İngiliz,...

Edirneli arkadaşım Sina Mesta’nın bir hipotezi var. Eğer öbür dünyanın adaleti ve cenneti varsa oraya boy sırasına veya günahlarına göre değil yoksulluğa göre girilecektir. Benden önce Afrikalı, eğer yer kalırsa en son zengin İngiliz, Alman, Amerikalı gibiler girecek. Düşünsenize; cennet dünyayı ateş çemberine dönüştüren zengin emperyalistler değil midir?
Dante; İlahi Komedya’da Türkleri cehennemin en dibine koyar. Montesquieu; Türkleri dünyanın en çirkin insanları olarak tanımlar. Ama ”yiğidi öldür hakkını ver” der gibi “Türkler olmasaydı dünya tarihi yazılamazdı” sözü de Montesquieu’ya aittir.
Necip Türk Milleti diye başlayıp sürü benzetmesi yapılan ve din istismarcılarının yalanlarıyla kolay kandırılan saf temiz Anadolu insanını küçük görmek insafsızlıktır. Yedi düvele baş kaldıran, özgürlük duygusunu dünya halklarına öğreten insanlar; bence, her övgüye layıktır.
Bir gün; Yatağan Termik Santralı Tokar Firması Şantiye Şefi Makine Mühendisi Hayrullah Özgüden’i hafriyat taşıyan kamyonlardan birinin döktüğü molozları temizlerken gördüm. Üstüne vazife değilken ve trafik tehlikesini umursamadan başkalarının can güvenliğini düşünen; elbette, iyi bir şantiye şefidir. Diploma veya kariyerin değil “ne işe yaradığın” önemli düşüncesini ondan öğrendim.
Yıl 1985 yazı; yalnız başıma arabamla Alanya’dan Muğla’ya giderken Salda Gölü civarında, çayırda otlayan bir eşek ansızın arabamın önüne atlayıverdi. Hayvan geldi resmen bana çarptı ve hiçbir şey olmamış gibi karşıya geçip otlamaya devam etti. Benim çamurluk haşat, aynam kırılmış ve şaşkınlıkla olayı algılamaya çalışırken, karşıdan yaklaşık 80 yaşlarında ayağında lastik pabuçlu bir ana sıçrayıp yanıma geldi. “Ay oğul eşek benim, bilememiştir, kusura bakma ama zararın neyse ödeyeyim” dedi. “Ana, dedin ya eşektir, bilememiştir. Senin canın sağ olsun” dedim elini öptüm ve kendisiyle helalleştim. Ne zaman bir kaza ile ilgili olay görsem; altta yok üstte yok ama “eşek bana ait” diyen koca yürekli ana aklıma takılıverir.
1995 yazı; İzmir’den Alanya’ya eşimle dönüş yapıyoruz. Yolumuzu uzatma pahasına da olsa; farklı yerler görelim düşüncesiyle Ödemiş-Nazilli yoluna saptık. O yolu görmemiş olanlara öneririm. Birgi’deki muhteşem sivil mimari örneklerini, eşsiz güzellikteki Gölcük Gölü’nü ve Demirci Mehmet Efenin korunduğu Bozdağ’ı görebilirler.
Nazilli’ye yaklaşırken bir vadi aralığında onlarca karpuz yüklü traktörler gördük. Eşim karpuz alalım deyince; yanaştığım traktörcü “tane ile satmıyoruz, alırsan tamamını al” dedi. Ben gülünce; “bak şu karşıda pikabın içinde 10-15 karpuz var, belki sahibi satar” diye önerdi. Gence yaklaştım, iri yarı pala bıyıklı; “dedim 1 karpuz ver”, o da tamamını almamı istedi. Biz 2 kişiyiz o kadar karpuzu ne yapalım deyince, pikaptan 2 karpuzu alıp bana uzattı. Borcumu sorduğunda “para istemez ağabey” dedi.
Birden, yönsüzlük (boşboğazlılık) yapıp “ben bir emekçinin hakkını vermeden malını almam” dedim. Genç kızarak ve diklenerek “ben emekçi değil ülkücüyüm” diye çıkıştı. Ben de “hiç ülkücünü emekçisi olmaz mı” diye yanıt verdim. Çocuk bir anlık kültür şokuna girdi. Parasını verdim; tam hareket edeceğim, baktım dikiz aynasından bizim ülkücü kapmış 2 karpuz daha, telaşla koşarak bana geliyor. Ağabey ben seni çok sevdim lütfen “Allah aşkına” bu 2 karpuzu da al, benden; dedi. Eşim 1 karpuz yeterdi diye söylenirken 4 karpuzla yolumuza devam ettik.
Güzel insanlara Alanya’dan örnek vermezsek olmaz. Daha önce de yazmıştım. Öyle ya; bazıları aynı fıkraları defalarca anlatır, yerine uyarsa da defalarca dinlemekten sıkılmazsınız.
Cennet ve Mütegallibe Alanyalıların çok sevdiği, iyi iki arkadaştır. Sağlık sorunları nedeniyle Mütegallibe’nin bir ayağı kesilir. Cennet ziyaretine gider. Teselli vermesi gerek, der; “yahu a bilader bu yaştan sonra cambaz mı olacan? Tek ayak sana yeter”. Şimdi her ikisi de hakkın rahmetine kavuştu… Yazıyı şöyle bağlayalım. Hangi işi yaparsanız yapın, kendi insanınızı sevmeden, hiçbir işte başarılı olamazsınız.