'TÜM gün, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek sağlamak için çalışıp, akşam olunca eve yorgun bir biçimde geliyor ve televizyonun başına geçiyoruz. Çocuklarımızla birlikte büyük bir keyifle izlediğimiz dizinin başrolünde, sevimli...
“TÜM
gün, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek sağlamak için çalışıp, akşam olunca eve yorgun bir biçimde geliyor ve televizyonun başına geçiyoruz. Çocuklarımızla birlikte büyük bir keyifle izlediğimiz dizinin başrolünde, sevimli mi sevimli bir ufaklık! Derken, araya reklamlar giriyor. İlk reklama konu olan ürün, ünlü bir markanın çocuklar için tasarlamış olduğu çocuk kıyafetleri. Bizler ise kıyafetlerden çok, onları bir manken edasıyla taşıyan çocukları hayranlıkla izliyoruz. Ardından bebek maması, oyuncak, çocuk bezi, çikolata derken reklamlar da çocuklar da git gide çoğalıyor. Son olarak lüks bir otomobil markasının reklamında, yaşı henüz o otomobilin ön koltuğunda oturmaya bile yetmeyen minik oyuncuyu izledikten sonra dizi başlıyor ve biz kaldığımız yerden izlemeye devam ediyoruz…’’ Devam ediyoruz etmesine ama izlediğimiz o birbirinden yetenekli çocukların hayatları, gerçekten çocukluk kavramı ile bağdaşacak bir çizgide devam edebiliyor mu? Toplumun 15 yaş ve altı nüfus kesimine dâhil olan bu üstün yetenekli çocuk yıldızlar, şüphesiz ki hepimizin dikkatini çekmiştir. Fakat ‘’Kaçımız, çocukların fiziksel sempatikliklerine bağlı olarak ilgiyle izlenen bu yapımların, çocuk işçiliğinin yeni formu olduğunun farkında?’’ diye sorulacak olursa, kanaatimce çok da yüksek rakamlara ulaşılamayacaktır. Çocuk işçiliği, çalışılan işler bakımından; ev içi işlerde aile bireylerine yardımcı olmak, tarımda ücretsiz aile işçiliği, sanayi ve hizmet sektöründe düşük ücretlere tabi çalışma ve sokakta çalışmaya kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Nitekim çocukların görsel medyada çocuk oyuncu olarak görev alması da, uluslararası hukukta onların, çocuk işçi olarak çalıştırılması anlamına gelmektedir. Özellikle Sanayi Devrimi ile çocuk işçiliği; daha tehlikeli ve ivedi şekilde mücadele edilmesi gereken küresel bir sorun haline gelmiş ve milyonlarca çocuk; uluslararası standartlar ile ulusal mevduatlara uymayan biçimlerde çalıştırılmaya başlanmıştır. Bu nedenle; Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından, 1992 yılında; çalışan çocukları fiziksel, duygusal ve psikolojik açıdan korumak, uzun vadede çocuk işçiliği sorununa son vermek amacı ile Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı (IPEC) başlatılmış ve soruna dünya çapında farkındalık yaratılmaya çalışılmıştır.
ULUSAL DÜZENLEMELER VE TÜRKİYE’DE DURUM
Ülkemizde ilk olarak Atatürk tarafından I. İzmir İktisat Kongresinde, çocuk ve genç işçilerin güvenliği önemle vurgulanmış ve bir takım ciddi kararlar alınmıştır. 1992 yılında IPEC programına katılmasının ardından, doksanlı yıllarda Türkiye’de çocuk işçiliği konusuna duyarlılık artmış ve takiben konu ile alakalı pek çok ulusal düzenlemeler yapılmıştır. Kamuoyuna yansıyan bu düzenlemelerin birkaçı:
•Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde Çalışma Genel Müdürlüğü Çalışan Çocuk Şubesi oluşturulması
•İş müfettişlerinin, bu konu ile alakalı olarak eğitilmesi
•4857 sayılı İş kanununda çalıştırma yaşı ve çalıştırılma yasağının düzenlenmesi (2003)
•Çocuk ve genç işçilerin çalıştırılma usul ve esasları hakkında yönetmeliğin resmi gazetede yayınlanması (2004)
şeklinde sıralanabilmektedir. Ancak ne yazık ki, 15 yaşın altındaki çocukların çalıştırılmasını yasaklayan yasada, kültürel ve sanatsal faaliyetlerde çalıştırılan çocuklar ile ilgili bir düzenlemeye rastlanmamaktadır. İlaveten Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayınları hakkındaki yönetmelikte yer alan “Çocuklar sadece kendi tükettikleri ürünlerin reklamlarında rol alır” maddesi de, 13. Danıştay Dairesi tarafınca 2006 yılında iptal edilmiştir. Öte yandan uluslararası düzenlemelerde, çocuk işçiliği kati suretle sınırlandırılmaktadır. Konuyla alakalı birkaç örnek vermek gerekirse:
•1973 Uluslararası Çalışma Örgütü 138 Nolu Asgari Yaş Sözleşmesine göre; asgari istihdam yaşı, zorunlu eğitimin bittiği 15 yaşından itibaren başlamaktadır.
•Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi 32. Maddesi çocuğun; eğitimine, sağlığına, bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ve toplumsal gelişmesi için zararlı olabilecek nitelikte çalıştırılmamasını öngörmektedir.
•1994 yılında yayınlanmış 94/33 sayılı AB Konsey Direktifine göre; kültürel, sanatsal, sportif ve reklamcılık faaliyetlerinde çocukların istihdamı her olay için, yetkili makamın vereceği izne bağlı olmaktadır.
Belirtildiği üzere; uluslararası düzenlemelerde özellikle yer alan görsel medya çocuk işçileri ile alakalı, ülkemizdeki yasal düzenlemelerde ciddi açıkların ve eksiklerin bulunması oldukça tedirgin edicidir. Ayrıca bu durum, çocukların; ticari anlamda kullanılmalarına, bedensel ve zihinsel olarak kendilerine uygun olmayan set ortamlarında uzun sürelerle çalıştırılmalarına ve en önemlisi toplumun, çocukluk kavramı ile bağdaştırarak benimsediği ‘’masumiyet kavramının’’ yok edilmesine neden olabilmektedir. Ne yazık ki ülkemizde her gün onlarca çocuk, milyonların gözünün içine baka baka çalıştırılmakta ve bizler yasadışı bir eylem ile sarmaş dolaş yaşamaktayız. Daha acısı da şu ki; İş kanunumuzda açıkça “15 yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır’’ ibaresi bulunmasına rağmen, toplumun büyük bir çoğunluğu, görsel medyada çalıştırılan çocuk işçileri sorgulamamakta ve bir yasanın ihlal edildiğini fark edememektedir. Çocuk demek, asla ve asla İŞÇİ demek değildir! Çocuk, gelecektir… Çocuk; masumiyet, oyun, umut, sevgi ve eğitim demektir. Çocuklarımızın yeri parklar, oyun alanları ve okul sıralarıdır. Bu nedenle hepimizi çocuklarımızın geleceği için daha duyarlı ve farkında olmaya davet ediyorum…