BU köşe yazımla sadece Enver Paşa'nın torunu Osman Mayatepek'in 'Dedem Enver Paşa” kitabından söz edecekken konu uzadı, tefrikaya döndü. İnşallah konuyu uzatıp, okurlarımı sıkmamışımdır. Nihayet bugün asıl konuya giriyorum....

BU

köşe yazımla sadece Enver Paşa’nın torunu Osman Mayatepek’in “Dedem Enver Paşa” kitabından söz edecekken konu uzadı, tefrikaya döndü.

İnşallah konuyu uzatıp, okurlarımı sıkmamışımdır.

Nihayet bugün asıl konuya giriyorum.

Kitabın kapağının yan tarafına, yukarıdan aşağı sıralanmış üç kelimenin ne anlam ifade ettiğini ya da nasıl bir mesaj verilmek istendiğini Osman beye sormanın pek doğru olmayacağını düşündüğümden, anlamını kendimce çözmeye çalıştım.

Başarıp başaramadığımı bilemediğimden, kitabı okuyacak olanları da etkilememek için, bu kitabın kapağına, bu üç kelimenin konmasının hangi anlama geldiğini, kitabı okuyanlara bırakmak istedim.

- Hayaller

- Efsaneler

- Gerçekler

Toplum olarak hayalci, aynı zamanda efsaneler yaratmada çok başarılı olduğumuzu, gerçekçilikle ilgili bir geleneğe pek sahip olmadığımızın altını özellikle çizmekle yetiniyorum!

Sürekli tabular yaratıyor, sonra da kendi yarattığımız bu tabulara tapınarak ömür tüketiyoruz.

Belki de, toplum olarak özlediğimiz gelişmeyi sağlayamamamızın nedenlerinden birisi de bu olabilir.

Hep geçmişe öykünerek övünüyor, geleceğe dönük ciddi bir yatırım yapmıyoruz.

Geçmişteki kahramanlarla ve kahramanlıklarla övünürken, günümüzde kahraman olabileceklerin önünü kesmekle uğraştığımızdan, gelecek kuşaklara bizimle övünebilecekleri bir şey bırakma kaygısı bile taşımıyoruz!

İşin çok daha ilginç yanı ise, tarihi gerçekleri o günlerin somut koşullarına göre değerlendirme yerine bugünün siyasi kutuplaşması içinde ele alıp değerlendiriyoruz.

Tarihle ilgili olarak, her toplumda, tarihi çıkışlar sergileyen güçlü aktörlere karşın, bu süreçte etkin olan kişileri gelecek kuşaklara aktaran tarihçiler var.

Çok daha ilginç olansa topluma egemen olan gücün tarihi kendi istediği gibi yazdırabilmeleri ya da kimi tarihçilerin egemen güce yaranmak için, tarihi gerçekleri istedikleri gibi ele alabilmeleridir.

Örneğin bugün bile Abdülhamit’i kimi tarihçiler büyük bir devlet adamı olarak değerlendirirken kimi de 'Kızıl Sultan' diyerek en ağır şekilde eleştirebiliyorlar.

Vahdettin için de aynı şeyi söylememiz mümkün.

Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak, Halide Edip Adıvar gibi milli mücadelenin başlangıcında Atatürk ile birlikte en ön saflarda mücadele eden önemli isimler birer kahraman olarak değerlendirilirken, zafer kazanıldıktan sonra nelerle karşılaştıklarını düşünmemizde yarar var!

Ne ise, asıl konumuza dönecek olursak; Kitabın “İTHAF” bölümünde “Bu eser, Türk ve dünya kamuoyunun yakından tanıdığı, ama hakkında bilinmeyenlerin, bilinenlerden daha az olduğu kıymetli bir şahsiyeti; Enver Paşa’yı torununun dilinden anlatmak için yazıldı. Elbette her şeyi paylaşamadık, anlatamadık…" diye devam ediyor.

Burada paylaşılamayanların ve anlatılamayanların neler olduğunu ve neden anlatılamayıp paylaşılamadığını nasıl ben merak ediyorsam, okurların da merak edeceğinden adım gibi eminim.

Demek ki, yıllar boyu kurgulanan “HAYALLER” ve “EFSANELER” nedeniyle oluşan toplumsal hafızanın, olası tepkisinden duyulan kaygıyla, belli “GERÇEKLER” ortaya konamamış olmalı!

Değerli okurlar, Osman Mayatepek’in rahmetli Enver Paşa’nın torunu olması ne kadar önemliyse, büyük validesi Naciye Sultan’ın torunu olmasının da o kadar önemli olduğunu söylememizde yarar var.

Naciye Sultan Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecit’in torunu ve Şehzade Süleyman Efendinin kızıdır. Naciye Sultan’ın annesi de, Abhaz aristokratlarından Marşan ailesinden Barkanıpha Sabiha Sultan’dır.

Anadolu geleneğinde aristokrasinin bulunmamasının sıkıntısını toplum olarak çektiğimiz ortada.

Ama Osmanlı sarayından belli sayıda da olsa, Aristokrat daha doğrusu bu kültürle yetişmiş belli değerlerin olduğu da bir gerçek.

Bana göre Osman Mayatepek, bu kültürle yetişmiş, ender değerlerimizden birisi.

- DEVAM EDECEK -