Malum seçim sürecindeyiz. Haliyle gözümüz, kulağımız açıklanan ekonomik verilerde ve tabi ki siyasilerin geleceğe yönelik planlarında. Bu seçim dönemi, en revaçta olan konu ise şüphesiz; Türkiye'nin kanayan yarası, işsizlik olmaktadır....
Malum seçim sürecindeyiz. Haliyle gözümüz, kulağımız açıklanan ekonomik verilerde ve tabi ki siyasilerin geleceğe yönelik planlarında. Bu seçim dönemi, en revaçta olan konu ise şüphesiz; Türkiye’nin kanayan yarası, işsizlik olmaktadır. Üzerine yazılıp çizilenlere bakacak olursak; işsizlik sorununu tamamen çözeceğini söyleyen de mevcut, Türkiye’de zaten bir işsizlik sorunu yaşanmadığını iddia eden de. Elbette ki Türkiye’de yüksek oranlı yapısal işsizlik söz konusu ve bunu görmezden gelebilmek pek mümkün değil. Peki, yaşanan işsizlik sorunu tamamen sonlandırılabilir mi? Bir ekonomideki işsizlik rakamları sıfıra indirilebilir mi? Ya da asıl mesele; gerçekten işsizliğin tamamen sonlandırılması mı?
DÜNYADA İŞSİZLİĞİ BİTİRMEK MÜMKÜN MÜ?
20. yüzyılın son yetmiş senesinde dünya nüfusunda tarihi bir artış meydana gelmiştir. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu verilerine göre; 1999’da 6 milyar olan dünya nüfusunun, 2002 yılında yapılan tahminlere göre, 2020 yılında 8,5 milyara ulaşması beklenmektedir. Dünya nüfusunun oldukça yüksek bir artış eğilimi göstermesi; işgücü piyasalarına her yıl yeni katılan birey sayısını arttırmakta, buna karşılık açılan yeni iş sahaları ise ne yazık ki birey sayısındaki artışı karşılamaya yetmemektedir. Bu nedenle, en gelişmiş ekonomilerde dahi işsizlik; çağın en önemli ve güncel sorunlarından biri haline gelmektedir. Üstelik özelliklerine göre birçok farklı sınıflandırmaya tabi tutulan işsizlik; ortaya çıkış sebepleri ortadan kaldırılarak, minimum seviyeye indirilebilse de işsizlik rakamlarını tamamen sıfıra indirmek, ne yazık ki mümkün değildir. Nitekim gelişmiş ya da gelişmekte olan her ekonomide, çalışanların yüzde 1 ila yüzde 2’si geçici bir süre işsiz kalabilmektedir. Doğal işsizlik olarak da adlandırılan bu durum; bireylerin iş değişikliği sebebiyle, halihazırda çalıştıkları işten ayrıldıkları tarih ile yeni bir iş buluncaya kadar geçen süreyi kapsamakta ve istisnasız bir şekilde her ekonomide; ekonomik ve sosyal yapının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Buradan yola çıkılarak; işsizliğin tamamen ortadan kaldırılabileceği varsayımına dayalı söylemlerin, teorik olarak imkansız olduğunu söylemek mümkündür. Kaldı ki toplumun refah seviyesinin arttırılması için gerekli olan, işsizlik rakamlarını sıfıra indirmek değil; var olan istihdam şartlarının ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi, işsiz bireylerin niteliklerini arttırmaya ve işsiz kalınan süreyi kısaltmaya yönelik istihdam politikalarının geliştirilmesi ve piyasadaki açık işler ile işsiz bireylerin doğru şekilde eşleştirilmesine olanak sağlanmasıdır.
Özetle; eğer çok düşük ücretlerle çalıştırılırlarsa, örneğin ayda 50 dolar, o zaman bir şehirdeki herkes istihdam edilebilir. Hatta söz konusu ücretler daha aşağı seviyelere çekilerek, bütün bir ülkeye istihdam olanağı yaratılabilir. Bunun yanısıra bireyler; üretmiş oldukları ve sahip oldukları değerlere bakılmaksızın, bu ücretlerle çalıştırılmaya devam edilirse, söz konusu üretimden ve istihdam durumundan, kâr dahi elde edilebilir. İşte bu noktada, önemli olan; insani değerleri hiçe sayarak daha fazla bireye istihdam olanağı sağlamak değil; insanın sosyal bir varlık olduğunu gözardı etmeden, onlara; insan onuruna yakışır bir iş imkanı sunabilmektir. İnsana yakışır bir şekilde yaşamak ve insani çalışma şartlarına tabi olmak; sosyal bir varlık olan insanın en doğal hakkıdır ve ancak bu sayede, işsizliğin yıkıcı etkilerine karşı toplumun önüne, koruyucu bir refah duvarı örülebilecektir…