Devlet adamlarının herhangi bir konuda uzman olması ya da bilge olmasından çok, niyeti ve kişiliği çok daha önemlidir. Bilginin sonu olmadığı gibi, bütün bilgilere ulaşmak, o konularda uzmanlaşmak da öyle kolay bir iş olmadığı gibi imkansız...
Devlet adamlarının herhangi bir konuda uzman olması ya da bilge olmasından çok, niyeti ve kişiliği çok daha önemlidir. Bilginin sonu olmadığı gibi, bütün bilgilere ulaşmak, o konularda uzmanlaşmak da öyle kolay bir iş olmadığı gibi imkansız bir şey! Dünyayı ya da bir ülkeyi iyi niyetle değiştirmeyi düşünmekle değiştirebilmek apayrı şeylerdir. Önemli olan, değişimi istemek değil, değiştirme becerisini gösterebilmektir. Toplumları geliştiren ve değiştirenler bilim adamı ya da bilgeler değil, devlet adamları ve siyasi aktörlerdir. İyi niyetli ve zeki bir lider, yeterince bilge olmasa da, bilgelerden yararlanabiliyor, onların görüşlerine yeterince önem veriyorsa, bir bilgenin topluma yapacağı katkıdan çok fazlasını bu devlet adamı yapabilir. Atatürk bilge miydi? Ama, bilgiden ve bilgelerden yararlanmasını bildi. Bilim adamları ve bilginler, özellikle de bir konuda uzman olan beyinler, toplumun yararına olabilecek şeyleri üretirler. Toplumu düşünen devlet adamları da, bu beyinlerden ve beyinlerin ürettiklerinden yararlanır, toplumu ileriye taşırlar. Devlet adamı bürokrasi içinde kendine yer bulurken, siyaset arenasında yarışan siyasetçiler de, iktidara geldiklerinde devlet adamı konumuna yükselip ülkeyi yönetirler. Devlet adamının en büyük özelliği iyi bir yönetici olması ve en iyi kadrolarla birlikte çalışma becerisini gösterebilmesi, özellikle de, konusunda uzman beyinleri bir araya getirerek bunları organize edebilmesidir. Yani liderlik vasfına sahip olabilmesidir. Böyle bir yapıda, toplum her anlamda gelişir ve kalkınır. Devlet adamının, toplumun aydınlanması için bilge olmasa da, iyi bir eğitim ve öğrenim sistemini oluşturup, toplumu her konuda bilgilerle donatacak bilge insanlara eğitim alanında yer vererek, toplum hurafelerden, doğmalardan arınmış bir biçimde bilime yöneltilebilir. Eğer bir toplumda, her alanda ahkam kesen, sözde bilge adamlar ve uzmanlar hatta düşünürler, topluma önderlik yapma adına, bilim dışına çıkıp, gerçekçilikten uzaklaşarak, siyasi ve ideolojik kabullerine göre hareket ediyor ve toplumu bu yönde yönlendirmeye kalkıyorsa, bunların kariyerleri ve sıfatları, uzmanlık konuları ne olursa olsun, bunlar şarlatanlığa soyunmuş, siyasi tercihlerine göre bilimi de dejenere eden art niyetli sözde bilginlerdir. Kerameti kendinden menkul, kendilerinin toplumdan çok daha iyi düşündüğünü sanan ve topluma rağmen topluma hizmet etmeye kalkan beyinler, toplumu ne kadar hakir görürlerse görsünler, toplumdan çok daha gerçekçi olamazlar! Devlet yapısı içindeki özellikle, bürokraside ve siyaset sahnesinde de zaman zaman şarlatanlar önplana çıksalar da, bunlar demokratik bir yapıda uzun süre ayakta kalamazlar. Doğmalar ve hurafeler hatta bir düşünceyi ya da kişiyi tabulaştırarak tapınma noktasına taşımak, salt din alanında olmuyor. Siyaset arenasında, siyasi ve ideolojik yönelişlerde de aynı aymazlık yaşanabiliyor. Bilim bu denli ilerleyip, bilgiye ulaşmak bu denli çeşitlenip zenginleştikçe, artan nüfus karşısında, yaşam kavgası çok daha zorlaştıkça, her tür ihtiyacın bu denli çeşitlenmesi karşısında insan, bilgiden çok yaşama sarılmak zorunda kalabiliyor. Günümüzde istisnasız herkes, yeterli bir bilgiyi edinmeden bile, gazete köşelerinde yer alan yazılara ve televizyon kanallarındaki tartışmalara biraz kulak kabartarak, ya da geçmişten bu yana edindiği ezberlerle, bilgeliğe soyunup ahkam kesilebilmekte, toplumu şu ya da bu çizgiye hatta tapındığı bir düşünceye ya da siyasi aktöre yönlendirmeye kalkabiliyorlar!