Bürokrasi bir alemdir! Amir emreder, memur bu emri yerine getirmek zorundadır. Verilen emir suç teşkil ediyorsa, memurun bu emre uymaması salık verilir. Gel de sen, bir memur olarak amirin emrine karşı çık. Olacak şey mi? Allah korusun, bir memur,...

Bürokrasi bir alemdir! Amir emreder, memur bu emri yerine getirmek zorundadır.
Verilen emir suç teşkil ediyorsa, memurun bu emre uymaması salık verilir.
Gel de sen, bir memur olarak amirin emrine karşı çık.
Olacak şey mi?
Allah korusun, bir memur, amirin verdiği emri yerine getirmeme yiğitliğine soyunduğunda, kırk katırla, kırk satır seçeneğiyle karşı karşıya kalır.
Kurmay Albay Dursun Çiçek de, bu emir komuta zinciri içinde sıkışıp kalmış biri gibi geliyor bana!
Geçmişte emri verenler değil, emri yerine getirenler günah keçisi olur ve yargılanarak cezalandırılırlardı.
Bu sefer böyle olmayacak gibi!
Dursun Çiçek’in başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi.
Çiçek’in yargılandığı konu öyle hafife alınacak cinsten değil.
Bu tür konularda duygusallık olmaz.
Suç varsa cezası çekilir.
Bana göre Dursun Çiçek, yavaş yavaş, günah keçisi olmaktan kurtulmak için, gerçekleri ortaya koymaya çalışıyor.
O, bu çabasını sürdürürken, eşi de, doğal olarak, beyine vefasını gösterebilmek için, Ankara’daki görevinden İstanbul’a naklini istemiş.
Medyadan öğrendiğimiz kadar, Çiçek’in eşinin bu talebine karşılık, tayin çok daha uzağa yapılmış.
Dursun Çiçek suçlu bile olsa, eşinin bu talebine olumlu yaklaşılması gerekirdi.
Muhafazakâr-demokrat bir iktidarın, aileye çok daha önem vermesi gerekirken, karı kocayı böylesine uzak diyarlara savurmasını hoş karşılamak mümkün değil.
Eğer bu haberde bir çarpıklık yoksa, bu uygulamayı protesto ediyorum, hem de en ağır biçimde.
Bu tepkim neden mi?
Hani sayın Başbakanımız sık sık gündeme getirir ya: “Damdan düşenin halini damdan düşen anlar.”
Bu olayda Başbakan’ın bir günahı olduğuna inanmıyorum.
Sanırım işgüzar bürokratlar bu işi böylesine çirkin bir biçimde kotarmış olmalılar!
Damdan düşmeye gelince…
Ben de, MC döneminde, MSP’den Bayındırlık Bakanı olan Fehim Adak’ın hışmına uğramış, Kars’a sürülmüştüm.
Bir dilekçe ile müracaat ettim.
Üç çocuk babası olduğumu, çocuklarımın okuduğunu, emekliliğime az kaldığından falan söz ederek, tayinimin durdurulmasını istemiştim.
Nasıl bir cevap geldi biliyor musunuz?
Dikkatli durun, dudaklarınız uçuklamasın.
“İstifan kabul edilmiştir.”
İstifa etmediğim halde, istifa ettiğim iddiasıyla kapının önüne konmuştum.
Sanırım benim düştüğüm duvar çok daha yüksekti!
Bana göre bu tür uygulamalar, devlete ve devlette üst düzey görevi yapan kişilere, devlet ciddiyeti anlamında hiç de yakışmadığını söylemeliyim.
Umarım, bu devlet ve bu devleti temsil eden devlet adamları bundan böyle, devlet adamlığı ciddiyeti içinde hareket ederler.
Bu yanlışı başta sayın Başbakan ve çevresinden çok, iktidara yaranmaya çalışan bir bürokratın yaptığı kanısındayım.
Umarız bir an önce bu yanlış düzeltilir!