​TÜRKİYE İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri, Türkiye'nin demografik yapısında sessiz ama köklü bir dönüşümün yaşandığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.

Bu dönüşümün merkezinde, bir zamanlar büyük ve kalabalık aileleriyle tanınan bir toplumun, artık çocuk yapmaktan kaçınan çiftlerin kararlarıyla şekillenmesi yatıyor.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı'nın "beka meselesi" olarak nitelendirdiği bu durumun ardında yatan temel dinamiğe odaklandığımızda, büyük ölçüde ekonomik krizin gölgesini görüyoruz.

​Rakamlar alarm veriyor: 2001'de 2,38 olan toplam doğurganlık hızı, 2024'te tarihin en düşük seviyesi olan 1,48'e geriledi.

Bu, bir neslin kendisini yenilemesi için gereken 2,1 oranının çok altında. Okul sıralarının boş kalacağı yönündeki projeksiyonlar bu düşüşün en somut yansıması.

Nüfus yaşlanıyor; 2040'ta yaşlı nüfusun oranı yüzde 16,3'ü aşacak.

​Peki, genç çiftler neden bu kritik kararı alıyor?

​Bugün bir çocuğu yetiştirmenin maliyeti, geçmişle kıyaslanmayacak kadar yüksek. Enflasyonun ve hayat pahalılığının yarattığı ekonomik kriz ortamında, çiftler çocuklarının ihtiyaç duyacağı eğitim, sağlık, barınma ve gıda gibi temel harcamaları karşılamakta zorlanıyor.

Birçok aile, çocuk sahibi olmayı "lüks" bir karar olarak görmeye başladı.

​Ekonomik kriz sadece bugünün değil, geleceğin de belirsizleşmesine neden oldu. Çiftler, kendileri için bile istikrarlı bir gelecek kurmakta güçlük çekerken, çocuklarını nasıl bir dünyaya getirecekleri konusunda derin bir kaygı duyuyorlar.

İyi bir iş bulma ve refah seviyesini koruma garantisinin azalması, çocuk sahibi olma motivasyonunu ciddi şekilde düşürüyor.

​Özellikle kadınlar için, çocuk sahibi olmak genellikle kariyerden ve ekonomik bağımsızlıktan bir süreliğine feragat etmek anlamına geliyor. Ekonomik zorluklar arttıkça, ailenin ikinci bir gelire olan ihtiyacı da artıyor.

Bu durum, çocuk ve kariyer arasında bir seçim yapmaya zorluyor ve bireysel hedeflere daha fazla odaklanılmasına neden oluyor.

​Doğurganlık hızındaki düşüş, kültürel bir tercihten çok, zorunlu bir ekonomik adaptasyon olarak okunmalıdır.

Çiftlerin çocuk yapmaktan kaçınmasının temel gerekçesi, "bir çocuğun refahını garanti altına alma yeteneği" konusundaki güvenlerinin sarsılmasıdır.

​Yetkililer, demografik bir krize dönüşme potansiyeli taşıyan bu tabloya karşı sadece uyarı yapmakla yetinmemeli; ekonomik istikrarı sağlayarak ve aile destek sistemlerini (ücretsiz kreş, vergi indirimleri, annelik izni gibi) güçlendirerek çiftlerin üzerindeki maddi ve manevi yükü hafifletmelidir.

Aksi takdirde, Türkiye'nin nüfus piramidi hızla tepetaklak olacak ve bugünün beka meselesi, yarının çözülmez yapısal sorununa dönüşecektir.

Esen kalın...