​ÇOK partili sisteme geçtiğimizden beri, siyasetten başka bir şey konuşmayan, siyasi tercihleri yüzünden eş, dost ve akrabalarıyla bile küsen bir toplum haline geldik. Bu anlayışı değiştirmedikçe, bir dönem Refah Partisi'nin, bir dönem de CHP'nin kapatılmasını konuşmaya devam edeceğiz. Sistemi yönetenler, makamlarını korumak için her zaman farklı yollara başvurmuşlardır.

​ Son aylarda gündemimizde ne var? CHP ve "Mutlak butlan" davası. Kurultay sonucunun hemen ardından böyle bir davanın açılması, kamuoyunda siyasi bir hamle olarak algılandı. Halkın genel görüşü, "CHP birinci parti oldu, iktidara yürüyor; partiyi bölerek zayıflatmak istiyorlar" yönünde.

​Bir CHP'li olmadığım için bu satırları çok daha özgür ve bağımsız bir şekilde yazıyorum.

Refah Partisi'nin de yaşadığı sıkıntılar ne kadar yanlışsa, bu durum da o kadar yanlıştır. Siyasi rakiplerin varlığı, demokrasinin en keyifli ve sindirilebilir yanıdır.

Rakipleri yenmenin yolu, hem iktidar hem de muhalefet için çok basittir. İktidardaysanız, ülkeyi yasaların verdiği yetkiyle en iyi şekilde yönetirsiniz, halk da mutlu olur ve sizi yeniden seçer. Muhalefetteyseniz, her eleştirinizi somut çözüm yollarıyla destekler, halkı inandırır ve iktidara gelirsiniz.

​Başta da belirttiğim gibi, spor ve siyasetten başka bir şey konuşmayan bir millet olduk. Siyasetteki bu katı sınırlar, toplumun hoşgörüsünü ve ortak doğrularda buluşmasını engelliyor. Demirel ve Ecevit oturup konuşabilseydi, 12 Eylül darbesi yaşanmaz, öncesinde de binlerce genç hayatını kaybetmezdi.

​Siyasetin dili çok keskin ve bu dil, özellikle belli bir kültüre sahip insanların ruhunu okşuyor. Siyasetçiler de alkışın propaganda ödülü olduğunu bildiği için bu dilden vazgeçmiyor.

Fark etmişsinizdir, mitinglerde mikrofonu eline alıp da bağırmayan tek bir genel başkan yok. "Bu hırs, bu öfke ne diye?" bile diyemiyoruz, çünkü ses tonunun yükseldiği o anlarda meydanlar alkıştan yıkılıyor.

​"Bundan lider olmaz" sözünü de çok duyarız. Sebebi sorulduğunda, "Konuşamıyor" denir. Evet, siyaset artık bir laf söyleme sanatına dönüştü.

Ancak ülkemiz hâlâ hak ettiği yerde değil ve her geçen gün halk fakirleşiyor. Biz ise hâlâ sadece siyasetçilerin gelecek planlarını tartışıyoruz.

Peki ya bizim geleceğimiz? Gelecek kaygılarımız yok mu? Çocuğumuzu okuttuk, iş bulma garantisi var mı?

​Demokrasi, demokrasiye şekil verenlerin değil, onun nimetlerini başta ekonomik olmak üzere millete eşit olarak dağıtma sanatı olmalıdır.

​Gelelim mutlak butlan davasına. Bu davanın artık bir hükmü kalmamıştır. "Gündemsiz kalacağız" diyenler olabilir ama merak etmeyin, bizde gündem asla bitmez.

​Sıradaki gelsin.

Esen kalın...