TÜRK siyasi hayatına damgasını vurmuş, hatta Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu gerçekleştiren önemli isimlerin ürünü olan CHP, tek parti ve tek adam dönemi sonrasında, özellikle de çok partili döneme geçiş sonrasında, 1950 yılından...
TÜRK
siyasi hayatına damgasını vurmuş, hatta Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu gerçekleştiren önemli isimlerin ürünü olan CHP, tek parti ve tek adam dönemi sonrasında, özellikle de çok partili döneme geçiş sonrasında, 1950 yılından bu yana, yani 65 yıldır tek başına iktidar olamadı.
Türkiye bu süreç içinde üç ciddi darbe yaşadı.
Her darbe sonrasında, büyük ölçüde merkez sağ partiler iktidarda oldu.
Türkiye’de siyaset, uzun yıllar, CHP’den ayrılanların oluşturduğu Demokrat Parti ile CHP’nin siyasi yarışı hatta ciddi kutuplaşması ve de çatışması şeklinde geçti.
Ben tüm bu süreçleri en aktif bir biçimde geçirenlerdenim.
CHP, başlangıçtan bu yana, salt Cumhuriyete ve laikliğe odaklanırken, DP demokrasiye yönelerek siyaset yaptı.
1970’lerde iki kutuplu dünyada, modaya dönüşen Marksist temelli sol yapılanmalar ülkemizde de tırmanışa geçtikten sonra, CHP ister istemez hem de İsmet İnönü gibi bir lider döneminde, modaya uyarak ortanın soluna yöneldi.
CHP ne üst yönetimlerindeki ne de tabanındaki kitleleriyle, düşünsel anlamda sola tam anlamıyla yatkın değildi.
Tam bu kritik süreçte, şiirsel söylemleri ve çarpıcı sol sloganlarla Ecevit Ortanın Solu sonrasında da Demokratik Sol diyerek kitlelerin ilgisini çekmeye başladı ve CHP’nin başına geçti.
CHP 1950 sonrasında, en fazla oy oranına da Ecevit döneminde ulaşma başarısını gösterdi.
1980 darbesi sonrasında siyaset alt üst oldu.
Yılların deneyimine sahip ilkeli ve idealist siyasetçilerin önemli bir bölümü, darbe sonrasında siyasete küsüp geriye çekilirlerken, sahneye deneyimsiz üçüncü, dördüncü sınıf siyasetçiler çıktı.
Özellikle CHP kapatıldıktan sonra, sosyal demokrat kadrolar 1980 sonrasında budana budana farklı yapılanmalarla siyaset sahnesinde yer almaya çalıştı.
Bu süreçte SODEP, Halkçı Parti, sonrasında da SHP ve nihayet yeniden CHP’de bir bütünleşmeye gidilirken, partide sürekli lider değişimi yaşanırken, Ecevit’in DSP’si tırmanışa geçerek sol oylar, tıpkı sağda olduğu gibi bölündü.
CHP ne İsmet İnönü, ne Ecevit, ne de sonrasında hiçbir zaman gerçek bir Marksist temelli bir sol çizgiye yönelmedi.
Genel anlamda, mevcut koşullara göre sol içerikli sloganlardan öte bir sol düşünsel ve felsefi açılım ne CHP tavanında, ne de tabanında gerçekleşmediği halde sağ partiler CHP’yi komünist olmakla suçladılar.
– DEVAM EDECEK -