Bir işletmeye başlamadan önce gözden kaçırdığımız ayrıntılar, çoğu zaman en büyük hayal kırıklıklarımızın habercisidir. Çünkü o ayrıntılar, aslında tüm hikayeyi baştan yazar.

‘Ceketi yanlış yere asmak’… Değerli yönetim danışmanı Ulaş Bıçakçı’nın eğitimlerinde kullandığı bu deyim, ‘yanlış başlangıçların simgesi ‘ haline gelmişti, profesyonel yöneticilere tavsiyelerde bulunurken.

Yeni bir işletmede, kurumda çalışmaya başlarken, anlaşma yapmadan önce dikkat edilmesi gereken konuları sıralardı, esprili örnekler vererek.

Pek çoğumuz kişisel sebeplerle, bazen maddi zorunluluklar, bazen ‘belki sonra düzelir, iyi olur’ umuduyla, bazen de ‘ben dümeni bir ele alayım, hallederim’ gibi düşüncelerle yeni başlangıçlar yaparız.

Aslında sorun tam karşımızdadır ama görmek istemeyiz. Belki de daha somut belirtiler duymaya ihtiyacımız vardır. Ama borçlar da kapıya dayanmıştır ve boş geçecek bir sezona daha dayanma gücü kalmamıştır.

Ceketi asar, kolları sıvar, başlarız tüm enerjimizi vererek. Sevdiklerimizden kıstığımız zamanı, bazen sağlık koşullarımızı hiçe sayarak.

Ama sonuç değişmez maalesef. Görmezden geldiğimiz her engel tek tek karşımıza dikilir, hem de o görmezden geldiğimiz haliyle değil büyümüş güçlenmiş hali ile. Yokuşlar dikleşir, alan daralır. Son darbe gelip kendimizi ofisteki kişisel eşyalarımızı toplar halde bulduğumuzda içimizden geçer: ’Bir dahakine bu kadar yerleşmemek lazım, toplamak zor oluyor. Duvardaki tablolar da benimdi, alsam mı acaba? Yakışmıştı da buraya…’

Tabii ki istisnalar olmak kaydı ile paylaşacağım somut örneklerde, sonuçların değiştiğini pek görmedim. Gerçekle yüzleşme böyle başlar:

Aile bireyleri yönetime müdahil ise, ceketi asmayın.
Bağlar güçlü görünse de ufuktaki çıkar çatışmaları hepsinden güçlüdür.

Önce: Baba, onlara değil, ‘elin adamına’ güvenmiş ve yönetimi size emanet etmiştir. Belki başlangıçta bu iyi niyetli kurumsal bir denemedir.

Belki de önceki dönemde yönetimde etkili olan aile bireyine bir gözdağıdır.

Sonra: Aile bireylerinin sizi sevme ihtimalleri neredeyse imkansızdır. Başarısız olmanız tek beklentileridir. Böylece babanın fikri fiyasko ile sonuçlanacak, tekrar onlara yönelecektir.

Kendi mesleğini bırakmış ya da hiç yapmamış varisler otelciliğin yaşamsal ve yüksek gelir cazibesiyle limana yanaşmış sırasını beklemektedir Zaten departman müdürleri de aile bireyleri tarafından paylaşılmıştır.

Her departman müdürü yakın olduğu aile bireyinin yönetimi aldığı günün hayalini kurmakta, tüm bilgileri onunla paylaşmaktadır.

O noktadan sonra profesyonellikten bahsetmek artık imkansız hale gelir. Departman yönetimlerinde değişim yapma şansınız da yoktur. Zira onlar ‘bizim çocuklar’ dır.

Yüksek beklentiler; palavradır, ceketi asmayın.
Zamanla roller değişir, vaatler yerini gerçeklere bırakır.

Söylenenle yapılan arasındaki mesafe açıldıkça, motivasyon da o hızla düşer.

Önce: ‘Bölgenin en iyisi olalım istiyorum. En kaliteli hizmeti vereceğiz. Maliyetten asla kaçınmam. Her konuda desteğim. Bir kere alalım, en kalitelisini alalım.

Memnuniyet puanlarında zirve yapalım. Kazançtan önce memnuniyet gelir benim için.’

Sonra: Kapıdan giren misafir artık şarj etmiş kişi başı gelirdir. Memnun kalmazsa bir daha gelmez. O gelmezse başkası gelir. Koca Rusya, değil mi... Yaşam standartları ciroya göre ayarlanmıştır bir kere.

Toplam kazanç az çok bellidir ve eldeki tek fırsat gider kalemleridir. Mesela bu sezonun bahanesi; ‘Kurlar baskılandı. Bunlar normal kurlar değil’.

Döviz artmayınca, yapılacak tek şey taviz. Zaten oynanacak üç kalem var. Personel, yiyecek, içecek. Yani hizmet kalitesi.

Dahiyane tasarruflar asıl beklentidir. Peki, bir sonraki sezon imajı? Gelecek haftayı bile sağlıklı göremediğimiz bir ortamda mı?

Gereksiz masraflar ile sizin fantezilerinizi gerçekleştirecek değiliz ya… Neymiş, oraya güzel bir heykel yakışırmış. Saksıda çiçeğin nesi eksik…

Lobide piyano güzel fikir de, haftada bir de dansöz gelsin, turistleri dansa kaldırsın!

Yönetime müdahale varsa, ceketi asmayın.
Yetki devri sözde kalır; ipler görünmez yerlerden çekilir.

Önce: ‘Personel ile muhatap olmam. Bana gelmesinler. Tüm yetki sizde. Ben sizi bilirim, benim için sizin sözünüz geçerlidir.’

Sonra: ‘Ama tüm whatsapp gruplarında varsınız? Gözlemeci ablanın dahi sizi istediği saatte arama huyu var.

Beni ikna edemeyen departman müdürü bu kez dümeni sizin ofise kırıyor ve inat ettiği yanlışı yaptırıyor.’

Artık kimin neye göre karar aldığı bile belirsizdir.

Kişisel hizmet ayrıcalıkları abartılacaksa, ceketi asmayın.
Siz otel yönetmeye geldiniz, butler’lık yapmaya değil.

Sadelik vurgusu yerini gizli ayrıcalıklar listesinin satır aralarına bırakır.

Önce: ‘Benim mütevazı bir yaşantım vardır. Ayrıcalıklı hiçbir hizmet beklemem, aile bireylerime de yapılmamalı. Herkes düzene uyacak.’

Sonra: 10 dakika önce arayıp ‘Misafirler ile geliyoruz, 20 kişiyiz. Yemek yiyeceğiz. Ha yok, büfeden değil, masa hazırlansın, kuş sütü eksik olmasın. Birazdan oradayız.’

Ne gerek var protokol ekibine, çocuklar halletsin. Otel dolu mu?

Artık yönetici, yöneten değil, ev sahibi rolüne geçmiştir.

Çalışma şekli sağlık ve mantık dışı ise, ceketi asmayın.
Kağıt üzerinde düzenli bir tempo planlanır, sahada o tempo maratona döner.

Önce: ’Otelde kalınması sağlıklı olmaz, biz de çıkacağız zaten. Verimli olsun, normal mesai vermeniz yeterli.’

Sonra: ‘Bir oda versinler size. Git-gel yapmayın. Arayınca bulalım sizi. Biz de zaten geliyoruz hafta sonu. Suitler hazırlansın. Şorta mıyız? Ne kadar mı kalacağız? Duymamış olayım.’

Artık sabah erken saatlerde şezlonga konmuş bir banyo havlusundan da, sıcaklığını 03:00 te kaybetmiş gece çorbasından da sorumlusunuz.

Tükenen sadece enerji değil, adalet duygusudur. Ters köşe sorularla, aynı anda her yerde olmanızı gerektiren bir çılgın beklentiye dönüşmüştür ortam.

Ücret politikası net değil ise, ceketi asmayın.
Para konuşulmaz derler ama en çok para yüzünden konuşulur, kapalı kapılar ardında…

Önce: ‘Bölgenin üzerinde maaş veriyoruz zaten. Çevreyi biliyoruz. Gün sektirmeyiz. Çalışanın teri kurumadan… falan filan…’

Sonra: ‘Bu ay 10 undan sonra… 15-20… Ah, bir ay atlatsak? İdare etsinler canım.

Mutfak ‘işi bırakırız mı’ diyor? Siz ikna edin. Kimlerin acil? Onları ödeyelim. Zaten ekstralardan ne biçim kazanıyorlar hepsi.’

Bir kez güven sarsıldığında hiçbir rakam gerekli motivasyonu yerine koyamaz.

Örnekler çoğaltılabilir. Bu kulaklar neler duymadı ki…

‘Tüm bunları yaşıyorum ve normal buluyorum, benim için hiçbir sakıncası yok’ diyorsanız…

Buna ‘öğrenilmiş çaresizlik’ deniyor. Bu durumda siz ne bir profesyonelsiniz, ne lider ne de turizmin bir neferi. Daha çok her yıl kan kaybeden bölge turizminde bir sonda görevi görüyorsunuz demektir.

Gelinen sonuçtan egosuna hakim olamayan yatırımcılar kadar, kabullenmiş yöneticiler de sorumludur.

Çalışacağınız işletmede bu örneklerden biri, birkaçı hatta tamamı varsa ve başta saydığım sebeplerden dolayı yine de başlamayı düşünüyorsanız o zaman en tatsız finale hazır olun: Dedikodu, iftira, entrika hatta belden aşağı darbeler. İşi bırakmanız yetmiyormuş gibi bu hikaye sizin peşinizi bir hayalet gibi takip eder bir süre daha. Ama herkes hakkında her şeyin konuşulabildiğinin bilindiği sektörümüzde bir etki bırakmaz.

Yeni ufuklar sizi bekler. Yeni başlangıçlar da olur. Sadece siz, fazla eşya taşıyıp çok yerleşmeyin.

Bir de sektörümüzde şahane bir atasözü vardır; ‘Erken basılan kartvizit, çıkışı hızlandırır’

Bu konuda acele etmeyin. İkinci yılı bekleyin. Yoksa binlerce baskıdan oluşan kartvizit koleksiyonunuz olur. Zaten yeni ofisinizdeki çekmecelerde ilk bulduğunuz şey de bir önceki yönetici arkadaşın bol miktarda basılmış kartvizitleri değil midir?

Yanlış yapıların içinde doğruları temsil etmeye çalışmak, sadece sizi yıpratır. Ceketin de modası geçer.