Terör eylemleri peş peşe gelmeye başladı. Adliyeyi iki terörist basıp, savcı Mehmet Selim Kiraz'ı şehit etti. Peşinden bir terörist, Emniyet Müdürlüğü'ne saldırıda bulundu. Güvenlik güçleri bu üç teröristin de icabına baktı....

Terör eylemleri peş peşe gelmeye başladı.

Adliyeyi iki terörist basıp, savcı Mehmet Selim Kiraz’ı şehit etti.

Peşinden bir terörist, Emniyet Müdürlüğü'ne saldırıda bulundu.

Güvenlik güçleri bu üç teröristin de icabına baktı.

Tam bu iki olayın şokundan kurtulmaya çalışıyorduk ki, Fenerbahçe kafilesine saldırıldı.

Bu eylemin, sıradan bir taraftar saldırısı olduğuna inanmıyorum.

Eğer bu bir taraftar saldırısıysa, “Pes doğrusu” demekten başka diyecek lafımız olamaz!

Kafile eskort eşliğinde yola devam ederken, yol güzergahı boyunca belli aralıklarla güvenlik görevlisi bulunduğu halde bu eylem gerçekleşiyor.

Hala faillerinin bulunamaması düşündürücü.

Eylem planlı.

Planlayanlar, ülkede büyük ses getirecek, korkunç bir eyleme imza atmak istemiş olmalılar.

Otobüs hareket halindeyken, viyadükte, direkt şoförü hedef alarak, otobüsün uçuruma yuvarlanmasını, tüm kafilenin ölmesini ya da ağır yaralanmasını hedeflemişler.

Herhangi bir terör örgütü, kulüplerin taraftarlarının kutuplaşmasından yararlanarak, taraftarları birbirine düşürmek ve toplumda büyük bir infial yaratma adına, hem provokasyon, hem de bir büyük eyleme imza atmaya kalkmış olmalı.

Başta Vali olmak üzere, yerel muhabirlerin ilk açıklamaları düşündürücüydü!

Saldırının silahla yapıldığını özellikle dile getirmeyerek, taşı öne çıkartmaya çalıştılar.

Mikro milliyetçilikten çekinerek, böyle bir çarpıtmaya gidildiği kanısındayım!

Aslında bu eylem, taraftarın değil de, bir terör örgütünün işiyse, böyle bir çarpıtma, Trabzon ya da Rize taraftarına yapılmış en büyük haksızlık olarak da karşımıza çıkabilir.

Böyle bir durumda, bu açıklamayı yapanlar, terör örgütünün bu provokasyonuna bilmeden, bir biçimde katkıda bulunmuş, toplumu yanlış yönlendirmiş olurlar.

Son yıllarda Türk futbolu dibe vurmak üzere.

Bunun baş sorumluları, başta kulüp başkanlarıyla yöneticiler.

Kameranın karşısına geçen, tıpkı siyasiler gibi, birbirlerine atıp tutmakla ve de yığınların desteğine güvenerek yiğitlik taslamakla meşguller.

Basında yer alan sözde spor yorumcuları da reyting uğruna olmadık rezilliklere imza atıyor. Taraftarları birbirine düşman etmek için yapmadıkları rezillik yok!

Siyasetçilerimiz, partililerimiz, kulüp yöneticilerimiz, taraftarlarımız, sivil toplum örgütlerimizin önemli bir bölümü, sendikalarımız, dinsel ve mezhepsel yönden önde gelen beyinlerimiz, farklı etnik kökenden gelme insanlarımızı ele aldığımızda hangisinin sağduyu ile yapıcı bir biçimde hareket ettiğini söyleyebiliriz ki?

Tıpkı, devenin "Nerem doğru ki?" demesi gibi...