SEVGİLİ okurlarım, her yıl 10 Kasım geldiğinde, sanki gökyüzü de hafiften bir kederlenir, zaman 09.05'te bir an durur gibi olur.
O gün, koskoca bir milletin "babam" dediği, o mavi gözlü devin, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının yıl dönümüdür.
Bu bir matemden çok, bir vefa günüdür aslında.
Bilirsiniz, büyük kahramanlar kolay doğmaz. Hele ki bir milleti, küllerinden yeniden yaratacak kahramanlar...
O, çocukluğundan itibaren, omuzlarında koca bir milletin derdini taşıdı. Öyle zorlu yollardan geçti ki, adı fırtınalarla, savaşlarla yazıldı.
Çanakkale'de "Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" derken, cephede sadece düşmana değil, umutsuzluğa da meydan okuyordu.
Sonra o koca imparatorluk yorgun düştü, yıkıldı. Herkes "bitti" derken, o çıktı Samsun'a. Elinde ne vardı?
Sadece sarsılmaz bir inanç, yırtık bir kâğıt parçası ve Anadolu'nun dört bir yanına dağılmış, yorgun ama onurlu bir halk.
İşte o an, o yoklukta başlayan şey, bir devlet kurmaktan öte, bir imkansızı başarma masalıydı.
O, sadece komutan değildi.
Bir fenerdi, bir öğretmendi. Halkın arasına karışır, köylü kadının derdini dinlerdi. "En hakiki mürşit ilimdir, fendir" diyerek, aklın ve bilimin ışığını yaktı. Kılık kıyafetten, harflere; kadın haklarından, sanata kadar her şeyi değiştirdi.
Sanki bir sihirbaz değneğiyle dokunmuş gibi, bu topraklara çağdaş bir ruh üfledi.
Peki, 10 Kasım ne anlama gelir?
O gün, o fani vücut aramızdan ayrıldı. Fakat o mavi gözler kapandığında, aslında bir ışık sönmedi, tam tersine, Anadolu'nun her köşesinde birer meşale yandı.
10 Kasım, "Naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır" diyen o ölümsüz söze sahip çıkma günüdür.
10 Kasım, bir yokluktan bir varlık yaratan, bir millete onurunu ve kimliğini geri veren o "kılavuz kahramana" duyulan sonsuz minnetin ifadesidir.
10 Kasım, karamsarlığa düşmeden, onun gösterdiği yolda, akılla, bilimle ve cesaretle ilerleyeceğimize dair verdiğimiz sözdür.
Şimdi, saat 09.05'te sirenler çaldığında, göğsümüzün sol yanındaki o sızıyı hissetmek yerine, başımızı dimdik kaldırıp şunu söyleyelim: "Sen rahat uyu Atam. Bize bıraktığın en büyük miras olan Türkiye Cumhuriyeti, senin fikirlerinle ve kahramanlığınla sonsuza dek yaşayacak!"
Bu, bir ölüm yıldönümü değil; bir diriliş destanının anıldığı gündür. Ruhu şad, emaneti başımız üstünde olsun!
Esen kalın…