Alkışlar çok tehlikelidir. En tutarlı insanı bile insanlıktan çıkartır. Hatta en sıradan insanlar bile, kendisini dev aynasında, çevresindekileri de cüce gibi görmeye başlar! Geri kalmış ya da gelişmekte olan ülkelerde, alkışa ve alkışlayanların...
Alkışlar çok tehlikelidir.
En tutarlı insanı bile insanlıktan çıkartır.
Hatta en sıradan insanlar bile, kendisini dev aynasında, çevresindekileri de cüce gibi görmeye başlar!
Geri kalmış ya da gelişmekte olan ülkelerde, alkışa ve alkışlayanların baskısına dayanabilenleri özellikle alkışlamamız gerekir.
Belli bir kültür düzeyini yakalayabilmiş, özgüveni tam olanlar ne kadar yükseklere tırmanırlarsa tırmansınlar, aşağıdakilere farklı bir gözle bakmazlar.
Çoğumuz karşılaşmışızdır.
Bir kurumun amiri ya da memurundan çok, odacının havasından geçilmez.
“Kişi mevkiye göre değer kazanmaz. Mevki kişiye göre değer kazanır” sözünün ne anlama geldiğini çok iyi tahlil etmemizde yarar var.
Kimi, bilgi ve kültürüyle hiyerarşik düzende geldiği konumda saygı görüp otorite olur.
Kimi de, bulunduğu makamın gücüyle baskı kurarak otorite olmaya kalkar.
Günümüzde, sen güçlü olduğun sürece herkes seni seviyor ve saygı gösteriyor görünebilir.
Böyle durumlarda dost sayısı saymakla bitmez.
Bir de, düştüğünde hatta tökezlediğinde etrafına bir bak.
Elinden tutan ya da tutmaya çalışan kaç kişi var?
Alkışlanmayı, omuzlarda taşınmayı herkesin istemesi önemli değil.
Önemli olan, o omuzlardan inileceğinin de hesabının iyi yapılıp yapılmadığıdır.
Toplum olarak, birilerini tabulaştırma konusunda üzerimize yok.
İşin komik yanı, kendi tabulaştırdıklarımıza gene kendimizin tapınması!
Geçmişte yere göğe sığdıramadığımız, şimdi ise adını bile anmadığımız siyasileri bir düşünün.
Dün sıradan olarak görüp değer vermediklerimiz, bugün başrollerde yer alınca, etrafının nasıl kuşatıldığına bir bakın.
Siyasetle ve siyasilerle uzun yıllar iç içe oldum.
Çok saygı duyduğum çok değerli siyasetçiler tanıdım.
Çok sayıda da, kendini beğenmiş, boş beyinlerle karşılaştım.
Erdal İnönü tanıdığım en samimi ve mütevazi liderdi.
Süleyman Demirel kadar zeki, çevresindekileri şu ya da bu biçimde bağlayan kişi görmedim.
Rahmetli Ecevit’in Rahşan hanımdan başka kimseye güveni olmadığından gülmezdi.
Yaradılış ve karakter olarak, “Ağır ol molla desinler” şeklinde siyasilerimiz hatta büyük liderlerimiz de vardı.
Mustafa Kemal Atatürk’le İsmet İnönü kurtuluşa ve kuruluşa imza atmış asker kökenli büyük liderlerdi.
Ciddiyetleri geçtikleri zor dönemlerden geliyordu.
Alpaslan Türkeş asker kökenli olması nedeniyle mesleki bir alışkanlıktı.
Devlet Bahçeli’nin ciddiyetini ise, Ülkücü hareketin doğal yapısına uygun sert görünüşlü bir kişilik olarak değerlendirmemiz mümkün!
Recep Tayyip Erdoğan’a gelince, ego patlaması yaşadığını rahatlıkla iddia edebiliriz.
Ben bugünlük bu isimleri değerlendirdim.
Siz değerli okurlarım da, diğer siyasetçilerimizi ve de liderleri değerlendirin.