​TARİHLER 1980'i gösteriyordu. Yirmili yaşlarda bir delikanlıydım. Askere gitmeden önce masraflarımı çıkarmak için çalışmaya karar verdim.

Isparta'da YSE'de (Yol Su Elektrik) işe başladım. Arada şehir dışına birtakım kontrollere gidiyorduk.

Eylül ayının ilk haftası Konya bölgesindeki işlerimizi bitirdik ve adını şu an hatırlayamadığım şehir merkezindeki bir otele geçtik. O akşam dinlenip sabah Isparta'ya dönecektik.

​Sabah kalktık ve eşyalarımızı alıp resmi aracımıza doğru yürümek için otelden çıktık. Daha 3-5 adım atmıştık ki tok ve kararlı bir "Durun!" sesiyle irkilip olduğumuz yere mıh gibi çakıldık.

İki asker geldi ve "Nereye böyle, neden sokağa çıktınız?" gibi sorular sordu. Ekip şefimiz ve aynı zamanda topograf olan Salih abi, "Biz kamu görevlisiyiz, burada işimiz bitti, merkeze gideceğiz" dedi.

Kimliklerimizi ve araç görev kâğıdımızı istedi. "Beni takip edin" dedi. Caddenin sonunda karakol görevi yapan bir askeri aracın yanına gittik. Sorular, cevaplar derken bir görev kâğıdı yazıldı ve yola çıktık. Isparta sınırında tekrar bir kontrol ve merkeze nihayet geldik.

​Olaylar bir anda bitmiş, otobüslerin arka camlarına Kenan Evren ve Milli Güvenlik Konseyi'nin posterleri çoktan asılmıştı.

Kahvehaneler, lokantalar aynı posterlerle kaplıydı. "Sağ olasın Kenan Paşa" sloganları, gittiği her yerde ulusal bir marş gibi dillerdeydi. "Nitekim" diye söze başlar, "Netekim" diye bitirirdi. Memleketin tek sahibiydi; astığı astık, kestiği kistik…

Hatta adalet duygusunu sorgulayan birtakım kötü niyetli kişilere "Bir sağdan, bir soldan astık" diyerek ne kadar adil olduğunu anlatırdı!

Adil idi, memleketin tüm havası değişti, sistemi sorgulayan her düşünce, şarkı, film yasaktı ama Türk sinemasının en rezil filmleri serbestti.

Dönüşüm hızlı bir şekilde sürdü. İdeolojiler yasaklandı ve "Evrenizm" gibi bir rejim oluştu.

​Yıl 1987. Evren, Sivas'ta üstü açık bir Amerikan arabasıyla giriş yaptı. İş yerimizin önünden geçiyordu ve bizler de verilen emir gereği yol boyunca çıkıp ona sevgi, şefkat, bağlılık ve birçok duygu içeren sözlerle alkış tutacaktık.

Bizim jenerasyon o dönemlerde hâlâ sağlam bir duruşa sahipti ama Serdar arkadaşımızı kontrol edemedik. "Seni sevmeyen ölsün" diye bağırdı.

Beyaz fötr şapkasını salladı ve o şefkat ve merhamet dolu bakışlarıyla bizleri selamladı. Aklımda kalan Bergen'in acılı yaşamı, Evren'in bize şapka sallayışı ve Serdar'ın yağcılık makamında söylediği arabesk şarkı.

​Aradan yıllar, yıllar geçti. Sonbahar değil, ilkbahar mevsimiydi ve yine bir referandum. Kenan Evren yargılanacak ve yeni anayasayla özgürlüklerin önü açılacaktı.

Hemen "Serdar ne diyor?" diye sayfasına baktım. "Kenan Evren asılmalıdır" çağrısı yapmıştı.

Son günlerde belediye başkanlarının o partiden bu partiye geçişlerini konuşuyoruz. Evrenizm tam da bu iklimi amaç edinmişti, Serdarizm ise oyunu kuralına göre oynamayı.

​Esen kalın.