Seçime sayılı günler kala aynı senaryo tekrarlandı. 2002 ve 2007'de de uygulanmıştı. TÜSİAD'la kavga edildi. İsrail, Türkiye'nin dış politikasını sertçe eleştirdi. Economist Dergisi muhalefetin yükselişte olduğunu ve artık...

Seçime sayılı günler kala aynı senaryo tekrarlandı. 2002 ve 2007’de de uygulanmıştı. TÜSİAD’la kavga edildi. İsrail, Türkiye’nin dış politikasını sertçe eleştirdi. Economist Dergisi muhalefetin yükselişte olduğunu ve artık bu hükümetin gitmesi gerektiğini yazdı durdu. Zenginlerimizden İnan Kıraç birinci partinin CHP olduğunu ilan etti ve “riskleri de göze almıştır” diye yukarıdan fırça yedi. Hükümetin dışta ve içte ne denli baskı altında olduğu işlendi. Hükümeti sermaye ve İsrail’le kavgalı göstermek seçim hilesiydi. Sonuçlar belli, zokayı yutanlar da belli. Asıl öldürücü darbe; “yahu bunlar sizi böcek gibi görüyorlar” sözleriyle vuruldu.
Hiçbir seçim döneminde CHP ve CHP’liler bu kadar hakaret görmemişti. Dersim olayları, Menderes’in idamı, camilerin ahıra dönüştürülmesi ve daha niceleri seçimlere konu oldu. İnananlar inanmayanlar vurgusu yapıldı. Kalpler kırılmış kırılmamış, sermayenin umurunda değil. Pazarlanacak mal arayanlar için iktidar limandır. Aylar öncesinden; Uğur Dündar, Emin Çölaşan, Osman Terkan gibi gazeteciler aracılığıyla halkın cahil ve sürü refleksine sahip olduğu söylendi durdu. Amaç iktidarı korumak ve sürdürmekti. Başarılı da oldular. Bu basit sorularla insanımızı rencide edenlere bir sorum var… Neden bir Müslüman öldüğünde toprağa verilirken anne adıyla anılır?
Nazım gibi; demeye de dilim varmıyor ama kabahatin çoğu da senin, CHP’li kardeşim. 22 Mart’ta “İnsaf” isimli yazımda halkı yanıltmaya yönelik yayınların CHP’ye zarar vereceğini ima etmiştim. Meraklısına, yazıyı sunuyorum:
İNSAF
“Bu iktidarı koyunlar seçiyor…” Yazının başlığı bu ve yazarı Emin Çölaşan. Gazetesinin köşesinde kalsa iyi; internet aracılığıyla daha geniş kitleye ulaşma isteği büyük haksızlık. Sınırlarının dışına çıkmak haksızlıktan öte ahlaksızlıktır. Yazısında insanımızla “göbeğini kaşıyan bidon kafalı, birkaç çuval kömüre, makarna nohuda, sıkma baş muhabbetine oylarını satanların Türkiye Cumhuriyeti’nin ve hepimizin geleceğini yönlendirip ülkemize ileri demokrasinin gelmesini sağlayanlar” diye alay ediyor.
Yazısını; Star Haberden Osman Terkan’ın halk arasında yaptığı söyleşilere dayandırmış. Söyleşiler dengesiz ve adil değil. Kaç il, kaç milletvekili, kaçının kadın olduğu; Kıbrıs’ın nerede, Ortadoğu ülkelerinin neler olduğu, İstiklal Marşının sözleri, yazarı kim gibi soruların bilinememesi, bazılarına önemli görünse de; bu durum toplum kalitesini açıklamaya yetmez. Kaldı ki böyle bir söyleşiyi gelişmiş ülkelerde yapsanız da sonuç değişmez. İki adım ötedeki müzenin yerini bilmeyen Londralı gibi. İnsanların, kendilerine lazım olanı bilmeyi yeterli görme hakları vardır.
Yapılmak istenen bellidir. 1980’le birlikte insanımıza hakaret etmek moda haline geldi. Dünyanın başka neresinde vardır, kendine hakaret edenler. “İşaret ettiğinizde diğer parmaklar kendinizi gösterir” diye karşı atağa geçmeye gerek yok. Her seçim öncesi yapılmak istenen; bu tür yayınlarla geniş halk kitlelerini ötekileştirerek seçimleri “omurgasız sermaye partileri” lehine yönlendirmektir. İdeolojisi olan omurgalı partiler; halkımız cahil, gene kandırılacak diye düşünmeden: akşam evine nasıl ekmek götüreceğini düşünen sokaktaki insanın derdini iyi bilmek zorundadır. Benim oyum dağdaki çobanla bir değildir yalanına karşı çıkarak partilerinde oluşmuş olan aristokrasi zincirini kırmalıdırlar.
1995 Milletvekili seçimlerinde edindiğim izlenime göre cahil olanın kırsal kesimde değil kentlerde olduğudur. Köyde işini bitiren akşam soluğu haberlerde alıyor. Ülke ve dünya siyasetiyle yakından ilgililer. Kültür kavramının çok çeşitli tarifi yapılabilir. Bence şu iyilerinden biri; kültür, bildiklerinin işe yaramasıdır. Köylünün bildikleri işe yarar, üretir. Kentli tüketir, fazlasını paketler pazara sürer. Bu döngünün verimliliğini arttırmak, bilgili insanların sevgi ve emeğe saygı duymasından geçer. Bilgiyi aktarmak ve insanımızı sevmek mutluluktur. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaban romanında; günümüz aydınının küçük burjuva alışkanlıklarını eleştirip insanımıza yararlı olamadığını anlatır. Böylesi yanılgıya düşmek, atalarımızdan aldığımız Cumhuriyeti koruma görevine ihanettir.
1980 öncesi gençlik; insanımız için canlarını verirken onların cahil, fırsatçı, rüşvetçi olduğunu düşünmediler. Düşünsenize; kurtuluş savaşı döneminde 11 milyon nüfus ve %2 okuma yazma oranı olan Anadolu’da öncü olan aydınlarımız neden ölümü göze aldılar? Mustafa Kemal’i bağrına basan, hilafete ve saltanata baş kaldıranların torunlarını, günümüz Türkiye’sinde küçük burjuva ve işbirlikçi 5. kol faaliyetleriyle aşağılıyorlar. Akıl, sevgi ve emekle sorunlarımızı çözebilecek gücümüz var. Güven duygumuzu sarsacak art niyetli yayınları önemsemek aymazlıktır.