The Guardian gazetesinin sitesinde ülkelerin saldığı karbonik gaz miktarları üzerine, geniş bir tablo ile desteklenmiş çok ayrıntılı bilgi var. Listede 153 ülke yer alıyor ve bilgiler üç başlık altında sıralanıyor: (1) 2006 yılında...
The Guardian gazetesinin sitesinde ülkelerin saldığı karbonik gaz miktarları üzerine, geniş bir tablo ile desteklenmiş çok ayrıntılı bilgi var.
Listede 153 ülke yer alıyor ve bilgiler üç başlık altında sıralanıyor:
(1) 2006 yılında salınmış toplam karbonik gaz miktarı, (2) 2006’da kişi başına salınmış karbonik gaz, (3) ülkelerdede karbonik gaz salımı on yılda (1996-2006) ne oranda artmış?
Bu genel tabloda Türkiye’nin konumu nedir?
(1) “Yıllık toplam”da 25. sırada. 236 milyon tonla.
(2) “Kişi başına”da 88. 3,35 tonla.
(3) “Artış oranı”nda 61. %39 ile.
Öteki ülkelerin başta gelenleri ise şöyle.Toplamda: (milyon ton olarak) Çin (6.018), ABD (5.903), Rusya (1.704), Hindistan (1.293), Japonya (1.247), Almanya (858), Kanada (614), İngiltere (586), Güney Kore (515)
Yani Türkiye, Güney Kore’nin yarısı kadar bile karbonik gaz üretmemiş.
Kişi başına tüketim: (ton olarak) Cebelitarık (160), Katar (61), Trinidad (44), Bahreyn (38), Birleşik Arap Emirlikleri (35), Singapur (31), Kuveyt (31), Brunei (27), Lüksemburg (26), Avustralya (21), ABD (20)
Türkiye burada da geri sıralarda kalıyor.
Artış oranında: Mozambik (%365), Bosna (%284), Sudan (%209), Etiyopya (%199), Brunei (%185), Türkmenistan (%176), Arnavutluk (%140), Oman (%138), Vietnam (%132), Burma (%106), Çin (%105)
Burada Türkiye 61. Sıraya yükselmiş.
Bu sayıları dikkatli yorumlamak gerekiyor. Çünkü, örneğin Çin toplamda en fazla karbonik gaz üreten ülke olarak görünüyor, ama kişi başına değeri çok düşük; bizden bile düşük. Yalnızca 5 ton. Ama sayılar ülke ekonomisinin büyük hızla, ve karbonik gaz salınımına hiç dikkat etmeden geliştiğini ve ileride küresel ölçüde büyük sorunlara neden olmamak için hızla önlem alması gerektiğini söylüyor. Bir bakıma Türkiye için de benzeri bir durum var. Değerleri başkalarıyla kıyaslayınca düşük duruyor. Ama bu özellik, “biz çevre, iklim konularını ciddiye almayız” deme lüksünü getirmiyor.
Merak edenler yukarıdaki tablonun tamamına aşağıdaki adresten ulaşabilirler:
http://www.guardian.co.uk/environment/datablog/2009/sep/02/carbon-emissions-per-person-capita
Yukarıdaki bilgileri değerli dostum Atila Alpöge’nin bana yolladığı bir yazıdan aldım.
Dikkat ederseniz, bunlar 2006’daki sayılar. 2011 yılındayız ve bu sayılar, tarihte kaldı…
İmdiiiiii, gelelim Türkiye’nin hâli-pür-melaline… Türkiye’de bu konuda pek bir şey yapıldığı yok. Sanayiciler bildikleri gibi çalıştırıyorlar fabrikalarını. Eminim ki, karbonik gaz salınım oranı beş yıl öncesine oranla en az yarı yarıya artmıştır. Dünyanın büyük ekonomilerinden biri olarak Türkiye bu konuda ivedi önlemler almalıdır. Ama kimsenin umurunda değil.
Türkiye’nin enerji açığı hızla büyüyor. Başbakan “nükleer enerji” diyor çevreciler buna karşı çıkıyor. Doğrusu, Çernobil ve ardından yakınlarda Japonya’da yaşanan nükleer felaketleri göz ardı edemeyiz. Türkiye’ye nükleer enerjinin gelmesine ben de yürekten karşıyım.
Başbakan “termik santral” diyor, çevreciler yine karşı. Naçizane ben de karşıyım.
Başbakan “Hidro Elektrik Santraller (HES)” diyor, çevreciler yine haklı olarak karşısında, çünkü öyle yerlerde planlanmış ki bu HES’ler, doğal çevreye, bitki örtüsüne, canlı yaşamına inanılmaz ölçüde zarar verecekler. (Doğru yerlere yapılmaları planlanırsa, benim itirazım olmaz.)
Eeee, ne yapsın Başbakan? Türkiye’nin karbonik gaz salınımı yükselirken enerji açığı da artıyor.
Çevreciler güneş ve rüzgâr enerjisini öneriyorlar. Gerçekten de bu bağlamda çok talihli bir ülkeyiz. Örneğin, Alanya’nın ardındaki tepelere kurulacak güneş panelleri, en az on ay boyunca Tüm Alanya’yı aydınlatmaya, soğutmaya ve ısıtmaya yetecek enerji üretebilir. Yine aynı yerlere yerleştirilecek rüzgâr enerjisi üreteçleriyle, komşu ilçelere, hatta Antalya’ya bile enerji gönderilebilir. Bu Türkiye’nin karbonik gaz salınımın azalmasına da yardımcı olacaktır.
Eeee, Başbakan niye direniyor bu konuda?
İnsanın aklına, bu işin arkasında gemicik, mücevhercikcik, mısırcık vb. hesabı mı var diye bir soru geliyor. Nükleer ve termik santral girişimlerinden kim ne kadar nemalanacak acaba?
Özel girişimciler, geleceği onda gördükleri için, rüzgâr enerjisine büyük yatırımlar yapmaya başladılar. Devlet yine özel girişimcinin üç adım gerisinde. Özel girişimciler bir de şu karbonik gaz salınımı konusuna eğilebilseler…
Yazacak o kadar çok şey var ki, insan şaşırıyor…