Üniversite kavramı çok eskilere gitse de, bugünlere uzanan yapısına Geç Ortaçağ'da kavuşmuş. Bir değişim çağı olarak adlandırılan 12. Yüzyıl'da, ticaretin canlandırmasıyla şehirler kent kimliğine bürünmüş. Ekonomik kalkınmanın...
Üniversite kavramı çok eskilere gitse de, bugünlere uzanan yapısına Geç Ortaçağ’da kavuşmuş. Bir değişim çağı olarak adlandırılan 12. Yüzyıl’da, ticaretin canlandırmasıyla şehirler kent kimliğine bürünmüş. Ekonomik kalkınmanın geliştirdiği kentler, “malların olduğu gibi, fikirleri de yüklenmiş insanların dolaşımının kavşak noktaları, değişim yerleri, entelektüel alışverişin pazarları ve buluşma yerleri” olmuş. (Jacques le Goff, 2006:31)
Rönesans’a zemin de hazırlayan bu gelişmelerin sonucunda üniversiteler kurulmaya başlamış. Okullar manastırlardan kentlere doğru kaymış. Başlangıçta dinin kontrolünde olan üniversiteler 12. Yüzyıl sonrasında laik ve özerk yapılarına kavuşmuşlar. Ortaçağ’ı kasıp kavuran bağnazlıktan sonra laikliği, özgür düşünceyi, bilimselliği öne çıkaran kurumlar olmuşlar…
Günümüz koşullarındaki üniversitelerin kuruluş amaçları ise yüzyıllar öncesinden biraz(!) farklılık taşıyor. En azından Alanya örneğinde olduğu gibi, kentleştikten, “düşüncenin dolaşımda olduğu, entelektüel alışverişin buluşma yeri olduktan” sonra üniversite açılışına karar verilmiyor. Tam tersine, Alanya’nın önünün açılması için üniversitenin işlev göreceği öngörülüyor. Ama nasıl katkı?
Alanya’ya üniversite açılmasını savunanlar ekonomik katkısını öne çıkarıyorlar. Üniversiteliyi salt, şehirde harcama yapan bir tüketim nesnesine indirgiyorlar. Üniversitenin şehre vereceği düşünsel, bilimsel, özgürlükçü katkıyı yok sayıyorlar. Alanya gibi, kavramların derinliği olmadan tüketildiği; yapay, sıradan ilişkiye, düşünceye tartışmaksızın prim verildiği bir şehirde, özerk, uygar bir bilim ve düşünce yuvasının olası getirisi göz ardı ediliyor…
Oysa üniversitenin kuruluşu bir alışveriş merkezi yapımından farklı algılanmalıdır. Üniversite sıradan bir eğitim kurumu olmadığı gibi, yönetimi de profesyonellik ve ehliyetli olmayı gerektirir. Ve de başlangıçtan itibaren kurumun karar vericilerinin, sorumluluk alacakların belli olması gereken yapılardır. Üniversite, okul aile birliği yönetmeye benzemez…
Ticari kalkınma modeli ucuz emek ve iş gücü sömürüsüne dayalı turizm ve emeksiz yüksek karlara dayanan inşaat sektörüne göre ayarlanmış bir şehirde, üniversiteliye de yer ayrılmalıdır. Şehir halkı, üniversitenin getirisi konusunda bilinçlendirilmeli, ona sahip çıkılması, onunla aidiyet kurulması konusunda çaba sağlanmalıdır. Mevsimsel kazançların pahalılaştırdığı bir ekonomik modelde, sınırlı bütçeli öğrenciye turistik tarife uygulanmamalı, ona iş olanağı sunulmalıdır.
Şehir halkının farkında bile olmadığı kasabalı yaşam tarzı, düşünce üretme biçimi ancak kaliteli, şehre katkı sunmaya hazır akademik kadroların yön göstericiliğiyle değiştirilebilir. Aksi takdirde körlerin sağırları ağırladığı, her birimin kendi sözde başarısını bir diğerine eleştiri olmaksızın onaylattığı sığ bir turizm beldesi olarak kalınır. O çok sözünü ettiğimiz “kalite” kavramına daha çok harcayan (kaliteli!) turistle değil ama şehirle bütünleşmiş bir üniversitenin yol göstericiliği ile ulaşılır…
Günümüz iktidarının üniversite algısının kuşkusuz şu saydıklarımdan çok uzak olduğu herkesçe bilinmektedir. Dile getirdiğim konular, deneye ve tartışmaya dayanan pozitif bilimi yadsıyan düşünce ve kasabadaki uzantılarınca çok hayalî bulunabilir ama başka çıkış yolu yok. Birilerinin çıtayı yükseltmesi gerekiyor… Alanya’yı yılardır şekillendiren ve baskı altında tutan dinsel taassup, belki de özgürlükçü ve laik bir düşünce yapısın filizlenebileceği böyle bir eğitim ve bilim yuvasıyla geriletilebilir.
Olağandır ki, 2009 Mart ayında şehrimize konuk olan İlber Ortaylı’nın da dediği gibi, sıradan (Ortaylı saçma sapan dedi!) fakülteler yerine, özellikli olanlar şehre özgünlük kazandıracaktır. Alanya’nın tarihsel ve coğrafi konumunun gerektirdiği branşlar öncelikli olmak üzere, özellikle yabancı akademisyenlerin de rağbet edebileceği yüksek lisans kollarında seçici olmak gerekir. Başta da söylediğim gibi, asıl sorun bu konudaki karar vericilerin kalitesidir…
Ne diyelim; sayıları son yıllarda artan “tüketim nesnesi, halkı oyalama aracı” olmaması dileğiyle, AHEP Üniversitesinin kuruluşu hayırlara vesile olsun…