BIRAKIN lağım medyasını, merkezdekiler bile Muhammed Ali'nin cenazesinden neden erken dönüldüğünü anlatmamışlardı. Beceriksizce yapılan bir organizasyonla alel acel Amerika'ya gidilmiş, cenazeye ilişkin istekler karşılanmayınca,...

BIRAKIN

lağım medyasını, merkezdekiler bile Muhammed Ali’nin cenazesinden neden erken dönüldüğünü anlatmamışlardı. Beceriksizce yapılan bir organizasyonla alel acel Amerika’ya gidilmiş, cenazeye ilişkin istekler karşılanmayınca, okunan bir dua sonrası apar topar dönülmüştü…
Asıl kıyamet ertesi gün koptu. Meşhur haham Michael Lerner’in cenaze merasiminde yaptığı konuşmada, “Türkiye’nin liderlerine Kürtleri öldürmeyi durdurmalarını söyleyin. Söyleyin Netenyahu’ya, iç güvenliği sağlamanın yolu Batı Şeria işgalini bırakıp Filistin devletinin kurulmasına yardımcı olmaktan geçer!” sözleri bomba gibi patladı…
Muhammed Ali’nin dostu olan Yahudi din adamı, kutsal kitap Tevrat’taki vaat edilen toprakları almak üzere yayılmacı, işgalci bir siyaset uygulayan Siyonist İsrail ile Türkiye’yi aynı kefeye koymuştu. Türkiye için son derece gurur kırıcı olan bu konuşma, eğer kalsalardı Türk heyetinin yüzüne yapılacaktı. Konuşma metninden, Amerikan dış politikasının bilgisi olmadığını söylemek de safdillik olurdu…
Eskiden Batı’ya olan atarlanmalar bir iç siyaset malzemesi olarak algılanırdı. Son zamanlarda Batı’nın onu gözden çıkardığını belirtir karşı çıkışları, olayın yönünü değiştirdi. Artık köprüleri atmaya karar verdiği konuşmalarından anlaşılıyor…
Kısa film yarışması ödül töreninde Batı için sarf ettiği, “Bunlarda diktatörlük var, zulüm var!” sözlerine AP Başkanı Schultz da, “Türkiye tek adam devletine gidiyor, sessiz kalmayın” diye yanıt veriyordu…
Nüfus planlaması, doğum kontrolüne ilişkin sözleri; anneliği imtina eden kadının yarım sayılacağı düşüncesi; Alman parlamenterleri için sarf ettiği “kanı bozuklar” kelimeleri, “kan testleri!” Batı’da karşılık buluyor, Alman Meclis Başkanı Dr. Lammert, “Bu çağda böyle bir sözün mümkün olacağını hiç sanmazdım” diyordu…
Eski Cumhurbaşkanı Gül’den aldığı şeref madalyasını iade eden Hollandalı tarihçi Eric jan Zürcher’den sonra, “Yüzyılın Kareografı Ödülü” verilmek istenen ünlü şef Hans van Manen de, Türkiye’deki basın özgürlüğü ve insan hakları ihlallerini gerekçe göstererek ödülünü reddediyordu…
Ve biz Ramazan dolayısıyla bomba atılmış gibi boşalan sokaklarda işte bu ülkelerin vatandaşlarıyla, yıllardır ülkemize gelen Hollandalı, Alman, İskandinav insanı ile ekmek teknesini kaynatmaya çalışıyorduk. Ülkemizi ve bizi çok seviyorlar, “yeni gelişmeler olmazsa!” Eylül-Ekim’de yine geleceklerini söylüyorlardı. Ama yalnızca onlar; ilk kez gelen hiç yoktu…
Bırakın cari açığın yamanmasını filan, turizm işte bu yüzden de şimdi çok önemli. Anadolu insanının hasletini, ülkenin güzelliklerini, tarihi değerlerini, turizm sektörünün profesyonel iş anlayışını sergileyerek belki asıl Türkiye’yi böyle göz önüne çıkarabiliriz. Dünyadan gittikçe izole olmaya başlayan ülkemizi ancak böyle kurtarabiliriz…
Bir başka yönetimin ilerdeki yıllarda mümkün olabileceğini, Anadolu’nun çimentosu olan insanımızın buna muktedir olduğunu, kurduğumuz iyi ilişkilerle anlatabiliriz. Kıyamete kadar süreceği belirtilen bir kavgada yer almayacağımızı, barış istediğimizi yabancı dostlarımıza söyleyerek; bu toprağın insanının hamurunun iyi karıldığını davranışlarımızla hissettirerek… Başka çıkış yolu yok…