HANİ bizimkiler göçmen sorununu bir şantaj olarak kullanıp Avrupa'dan para koparmaya çalışıyorlar ve bunu da 'Kayseri Pazarlığı” olarak sunuyorlar ya, o işe Batılılar 'At Pazarlığı” diyor… 14 Şubat 2003 tarihinde Amerika...

HANİ

bizimkiler göçmen sorununu bir şantaj olarak kullanıp Avrupa’dan para koparmaya çalışıyorlar ve bunu da

“Kayseri Pazarlığı”

olarak sunuyorlar ya, o işe Batılılar

“At Pazarlığı”

diyor…
14 Şubat 2003 tarihinde Amerika Irak’a girme hazırlığındayken Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve Devlet BakanıAli Babacan ülkemize giren sığınmacıların maliyetini(!) müzakere etmek üzere Oval Ofis’te Başkan Bush ile görüşmektedir. Görüşmelerin pazarlığa dönüşmesi üzerine Bush’un bizimkileri bir kenara çekerek,

“Beyler, Teksas’ta buna at pazarlığı denir ve donunuzu alırlar da fark etmezsiniz!”

demeye getirdiği bilinir…
Ülkelerin çıkarları için gerektiğinde eğilip bükülebilecek, duygulara değil gerçekliğe bağlı ödünlerin verilip, tavizlerin koparılabileceği görüş alışverişine diplomasi dilinde

“Reel Politik”

deniyor. Her ne kadar ulusunu gözettiği söylense de, politikacı bu alışverişte kendi çıkarını kollar. Karşısındakinin ne mal olduğunu bilse de yaklaşan seçimler onu ikircikli ilişkiler kurmaya iter. Bu reel (gerçek) diye adlandırılan, aslında yapay olan ilişki ile ulusların birbirine yaklaşması beklenir…
Göçmen pazarlığı uğruna feda edilmekte olan ülke turizminde ise ilişkiler aslında daha gerçeklik ve somutluğa dayanır. Başlangıçta, ziyaret edilen ülke konusunda edinilen bir algı söz konusudur. Resmen savaş görüntülerinin sürekli ekrana taşındığı bir ülkeyegidilmez. Bunun da ötesinde konuk, yaşadığı deneyimler sonucu o destinasyon hakkında karar verir. Yani karar almada kullanılacak bir masa, çıkarı gözetilecek bir üçüncü şahıs, pazarlık yoktur. Daha çok bireysel gözlem ve yaşanmışlıktır, söz konusu olan.
Eğer seni bir dükkanın bodrumuna indirip kredi kartından yüklü çekim yaparlarsa, nefret edersin o ülke insanından ve kimse bu düşüncenden vazgeçirtemez… Bir hayvan dostu olarak sen sokak köpeklerini beslerken, otelindeki barmeninin senin küçük çocuğuna gösterdiği sevgiyi şaşkınlıkla karşılarsın, ön yargılarından utanırsın… Yaya geçidinde üstüne süren motosikletliyi dehşetle izler, döndüğünde mutlaka anlatırsın… Beline kuvvetli bir delikanlı ile yaşadığın yasak aşk seni mutlaka suç mahalline geri döndürür; Alanya’dan mesela, vazgeçemezsin… Sempati duyduğun bir etnik guruba ait iş yerinin yakılması zihnine olumsuzca kazınmıştır…
Turizmin satılabilir, pazarlanabilir bir ekonomik faaliyet ve sosyal alışveriş olması ürünün gücünden, gerçekliğinden kaynaklanır. Güçlü olduğun yanları tanıtım olarak sunmuş, bunların gerçek olduğunu kanıtlamaya çalışmaktasındır. Bir destinasyon olarak bu gerçekliği sürdürebildiğin, koruyabildiğin oranda yaşarsın. Aksi takdirde pazarlığın kurulacağı masalar yoktur turizmde. Üçüncü şahısların, hadi daha açıkça söyleyelim, günümüzde siyasi iktidarın uluslararası alanda reel politik adını verdiği yalan pazarlıklar sonucu kurulduğu var sayılan iyi ilişkiler, turizm hareketlerini olumlu etkilemez…
Turizm çok kırılgandır, hiç ihmale gelmez. Bir kere küstürdün mü, soğuttun mu geri getirmek zordur. Yaşamı at pazarlığından ibaret görenler onun için anlamaz turizmi. Ayağını denize sokmamışların liderliğinde bu yüzden turizm gelişmez…