Sevgili taksi şoförü, geçen günkü sohbetimizde işlerin zayıflığının nedenini, 'Bir de, şunların yüzünden!” diye ayrıştırıp, aşağılayarak, aklınca Gezi Parkı eylemcilerine bağlamıştın ya hiç de onlar değil kötü gidişin...

Sevgili taksi şoförü, geçen günkü sohbetimizde işlerin zayıflığının nedenini, “Bir de, şunların yüzünden!” diye ayrıştırıp, aşağılayarak, aklınca Gezi Parkı eylemcilerine bağlamıştın ya hiç de onlar değil kötü gidişin nedeni. Aksine, protestocu gençler Batılı tarafından Türkiye’nin demokratik, aydın yüzü olarak algılandı. Sensin, biziz, aslında turisti kaçıran…
Trafikte tehlikeli araç kullandığın, gereksiz korna çaldığında aracındaki turistin irkildiğini hissetmemiş miydin? Ya onu kazıkladığındaki yüz ifadesini hatırlıyor musun? Acı gülümsemesini! Ülkesine döndüğünde bunları anlatmayacağını mı zannediyordun?
Sen, dükkân önlerinde çığırtkanlık yapan, alabros tıraşlı, saçları jöleyle dikleştirilmiş delikanlı; birbirinin benzeri taklit mallar sattığın iş yerinin önünden geçerken taciz ettiğin, yılıştığın, zorla içeri almak istediğin; alt kata indirip, bir şekilde alışverişe zorladığın, kredi kartını çalıp içini boşalttığın misafirin bir daha geleceğini mi umuyordun?
Tekne turu yaptırdığın mendirekte gezmeye, hava almaya çıkmış her insana söyleyecek bir sözün, atacak bir lafın olsun; giysilerinle, davranışlarınla, teknendeki abartılı süslemelerinle bir kitch imaj oluştur… Denizde görüntü, ses kirliliği yap; yalan yanlış bilgilerle rehberliğe soyun; dönerken de denize boşaltıver pisliğini…
Geceleri şehri gürültüye boğan müzikli işyeri çalışanı yakışıklı delikanlılar; kasabalarında gün yüzü görmemiş(!) batılı hanımların sevdikleri! Samimiyet adına sergilediğin cıvıklığın, maçoluğun; onlara verdiğin ekstra hizmetlerin, önerdiğin ürünlerin(!) yalnızca tatil süresince hoş karşılandığını bilmeliydin… Onlar eğlenirken, bar arkasında yapılan silahlı hesaplaşmaların unutulmayacağını da!
Her şey dâhil sistemini turizmin bir gereği olarak sunanlarla mücadele etmeyip, sineye çeken şehir içindeki otel sahibi; bütçeni denklemek için çıkarttığın o yalapşap yemeği turistin yuttuğunu mu zannediyordun? Parasını vermediğin çalışanının, acısını senin konuğundan çıkartmaya çalıştığını?
Ülkeyi bir Arap sayfiyesine çeviren politikacı; denizdeki haşemalıları hoşgörüyle karşıladığını zannettiğin turist, aynılarının havuza da girmeye kalkmasıyla en azından hijyen kaygısıyla kıyameti koparmaya başladı, haberin olsun…
Hanutçular yani otel animatörleri, tur rehberleri, resepsiyoncular ve dahi bizatihi şehir halkı(!); turizmin bir gerçeği saydığınız meşgalenizin ne tiksindiricilikle değerlendirildiğini bilir miydiniz?
Kırmızı ışıkta gaza basan şehir halkının, yüksek hızlı ve gürültülü motorunu kasksız süren caninin; kornalar çalarak geçen sünnet, düğün, asker kutlamasından tut da her telefona çığlıklar atarak koşan 112 ambulansının şehir merkezinde oluşturduğu görüntü hafızalara kaydedilmemiş midir?
Havalimanı sonrasında otele varabilmek için saatlerce yaptığı yolculuk; diğer yandan şehre çok yakın diye uçurulduğu havaalanının yetersizliği, rezervasyon yapılan otelden başkasına yerleştirilmesi konuğu daha ilk günden bezdirmemiş midir?
Aslında turistin azalmıyor, artıyor. Ama eğer bölgene kaç bin yeni yatağın eklendiğini bilemiyorsan krizin başlangıcını da ıskalıyorsun. Asıl önemlisi, bir defadan bir şey olmaz diye kendini avuttuğun istismarlar birikerek senin toplam imajın haline geliyor ki tur operatörleri seni aldığı bu geri dönüşlere göre sınıflandırıyor. Sana, “seni hatalarınla, eksiklerinle sevmeye hazır!” dünya görüşü kıt, harcama gücü sınırlı bir müşteri gurubunu yönlendiriyor. Sonrasında kulağını da(!) yırtsan, ağzınla kuş da tutsan sana biçilenle yetiniyorsun… Ağlıyorsun…