Alanya'nın merkezinde, deyim yerindeyse sokağın ortasında oturuyorum. Bu yüzden, şehirdeki planlanmış kutlama ya da protestodan tutun da her türlü anlık öfke patlaması, sevgi gösterisi gibi birbirine benzemez olayların sürekli tanığı...

Alanya'nın

merkezinde, deyim yerindeyse sokağın ortasında oturuyorum. Bu yüzden, şehirdeki planlanmış kutlama ya da protestodan tutun da her türlü anlık öfke patlaması, sevgi gösterisi gibi birbirine benzemez olayların sürekli tanığı oluyorum. Bulunduğum durumdan da şikayetçi olmamışım ki, evimi bırakıp bir sırça köşke taşınma isteği hiç duymadım...

Son günlerde yani genel seçim propagandalarının hız kazandığı bir dönemde işyerim ve evimin önündeki gürültü dayanılmaz boyuta ulaştı. Buna, kimden izin aldığı belirsiz bir dijital ışıklandırmalı reklam kamyoneti ve Alanya Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali’nin panayır gürültüsü de eklenince yaşamım çekilmez hale geldi. Bardağı taşıran son damla ise GS futbol takımı taraftarlarının üst üste iki gün boyunca yaptıkları şampiyonluk kutlaması oldu...

Radarları açık gezen birisi olarak toplumdaki genel duyarsızlıktan, reaksiyonsuzluktan özellikle son zamanlarda şikayetçi iken, GS taraftarlarının abartılı sevinç gösterisi bende yazma isteği uyandırdı. En küçük bir müzik aleti çalmaya yeltenmemesine karşın pop sanatçılarına tapınan topluluklar gibi, yaygın spor yapma geleneği olmayan insanların bir futbol takımı ile bu denli kendilerini özdeşleştirmelerini ve onların başarısından çıkardıkları paylarla doyuma ulaşmalarını doğrusu hep eleştirirdim. Nitekim, dört yıl önce tuttuğum takım FB şampiyon olduğunda da bu doğrultuda bir yazı kaleme almıştım...


Sosyal medyada bir fotoğraf eşliğinde küçük bir not yazdım... Yakınlıklarından kuşku duymadığım dostlar başta olmak üzere yazdıklarıma eleştiriler geldi. Samimiyet ve açıksözlülük ile kabalığı, nobranlığı ayırt edemeyen; hangi ortamda nasıl kelam edileceğini bilemeyen; edilen her söze bir yanıt verme gerekliliği duyan laf ebeleri hemen yetiştiler. Zeka pırıltısı içermeyen, ironik değil ama sarkastik, olayın bütününü kavramadan yalnızca inandığı bir değeri savunmaya yönelik sözlerle haddimi bildirdiler...

Kalın kafalara bir kez daha hatırlatalım... Türkiye insanı zemberek gibi gerildi. Çünkü kendisini ülkedeki, artık son derece açıktan oynanan bir oyunun ortağı gibi hissediyor. Çalanı, çırpanı, kayıranı, zorbayı; haksızlık yapanı, talan uygulayanı, zor kullananı gayet iyi biliyor. Ama bir şekilde sus payı verilerek sisteme dahil edildiği için üç maymunu oynuyor, reaksiyon vermiyor. Bu arada, tabii ki korkuyor!

Öykünülen Batılı toplumlardaki bir futbol taraftarı nasıl takımını, tüm yüreğini ortaya koyarak destekliyorsa, örneğin çalıştığı fabrikadaki çıkan anlaşmazlıkta da arkadaşlarıyla eylem birliğine gidebiliyor. Tepkisini gösteriyor, bunu en doğal hakkı olarak yapıyor... Şehrindeki bir kötü uygulama için düzenlenen protestolara kentlilik bilinci içinde katılıyor. En iyisi de, siyasi otoriteyi oyu ile cezalandırabiliyor...

Üretmeyen, düşünmeyen, çaba göstermeyen; başkalarının onun için biçtiği yaşam kılıflarına, tüketim alışkanlıklarına balıklama atlayan; bu yollarla uyutulan, özellikle genç insanlara uyarı olsun diye sosyal medyada yazmıştım; daha kart olanlar üstüne alındı... Şimdi normal medyadan(!) sesleniyorum: El çubuğu ile gerdeğe girme alışkanlığını tadında bırakalım ve tüm toplumsal sorunlar karşısındaki duyarlılığımız ve farkındalığımızı en yüksek düzeyde tutalım...