Sol ideoloji, salt siyasi bir yapılanmanın güncel ve dönemsel olarak, oy kaygısıyla ortaya konulmuş, sıradan ilkelere dayalı bir örgütlenme, düşünsel açılım ve felsefi yaklaşımlar ve arayışlar olmaktan çok, geniş alanlara yayılmış,...

Sol ideoloji, salt siyasi bir yapılanmanın güncel ve dönemsel olarak, oy kaygısıyla ortaya konulmuş, sıradan ilkelere dayalı bir örgütlenme, düşünsel açılım ve felsefi yaklaşımlar ve arayışlar olmaktan çok, geniş alanlara yayılmış, bir bilgi denizinde yüzmeyi gerektirecek kadar kapsamlı ve de her alana parmak basabilecek, tüm doğmaları ve de toplumsak koşullanmaları ortadan kaldırmaya dönük ve toplumu yepyeni değerlere taşıyabilecek felsefeyi de, tüm bilimsel verileri de içine alan, her dönemde, sürekli kendini yenileyebilen, toplumu yepyeni ufuklara taşıyabilecek, günün gelişmelerine ve somut koşullarına göre, mevcut tez ve antitezlerin ışığında, en sağlıklı sentezlerin üretilebileceği bir düşünsel zenginliktir.
Bugün kendilerini solcu gibi göstermeye çalışan dostlara bir kere daha, bir Marksist ustadan önemli gördüğüm bir alıntıyı aktarmakta yarar görüyorum.
“Bir takım sözde Marksistler manifestoya dindar bir tutucunun İncil’e yaklaştığı gibi yaklaşırlar.
Marx ve Engels hiçbir zaman tarihin geleceğini çizmeyi ve gelecek sosyalist kuşakları bağlayıcı bir dizi doğma (dar kalıplar) sıralamayı düşünmediler. Manifestoda da görülen bir tarih kuramıdır insanların davranış ve düşüncelerini son çözümde hayatlarını kazanma biçimlerinin belirlediğini kabul eder böylece her toplumun temeli onun ekonomik yapısıdır ve bu yüzden de tarihin itici gücü ekonomik değişmedir. Üretim güçleri, üretim ilişkileri ve biçimi toplumun ne yapması gerektiğini ortaya koyar.”
Bu anlamlı değerlendirmeyi, sol öğretinin ışığı altında ele aldığımızda, insanların her tür yönelişlerini belirleyen temel unsurun, mevcut üretim güçleri, üretim ilişkileri ve biçiminin toplumun hangi doğrultuda hareket etmesi gerektiğini ortaya koyduğuna göre, bugünün solcularını da, değişen dünya koşulları ve gelişen üretim güçlerindeki teknolojik ilerlemelere dayalı olarak, üretim ilişkilerinin ve biçiminin yeniden şekillendiği tarihin bu kesitini, yeniden yorumlamak ve buna güre yepyeni ve gerçekçi sol bir düşünsel açılımı ortaya koyup, bu doğrultuda ciddi bir siyasi yapılanmaya gidilmesi gerekir.
1930’ların Marksizm’ine bir doğma gibi sarılıp, tarihin derinliklerinde kalmış, işlevini tamamen yitirmiş, “Emek-Sermaye çelişkisi” ve “Proletarya diktatörlüğü” argümanlarını hala güncellemeye kalkmak, saçmalıktan başka bir şey olamaz.
Aynı şekilde, dünlerde Atatürk devrimlerini yeterli bulmayan hatta Atatürk’ün tek yaptığının, Milli Kurtuluş savaşı olduğunu iddia eden o günün solcularının bugün, ideologlukla ilgisi olmayan Atatürk’ü ideolog gibi gösterip, Kemalizm diye bir ideoloji uydurmacasıyla siyasi yapılanma arayışıyla, kendi dünya görüşlerini Atatürk’e mal etme komikliği içine girmeleri ve bunu da sol adına yapmaları, sol düşünceye vurulmuş en büyük darbedir.
Olaya gerçekçi bir biçimde, sol öğretinin ışığında baktığımızda, Türkiye hızlı bir biçimde ekonomik yönden güçleniyor.
Yeni teknolojilere dayalı sanayileşme ve üretim kapasitesi giderek artarken, bu tür yapılanma Anadolu kentlerine yayılmış durumda.
Cahil cühela denilen Anadolu insanı sanayici oldu, üretim yapıyor, bunu dünyaya açılarak ihraç edebiliyor.
Toplum dinamikleri tırmanışa geçti ve halkın yaşam biçimi değişti.
Tutucu, muhafazakar ve üstyapıda gerici denilen halk kesimi, ekonomik yönden özellikle de altyapıda ilerici bir çizgiye taşınırken, sözde solcu ve devrimciler ise, salt üstyapıya yani şekilciliğe odaklanma saçmalığı içine girdiklerinden, toplumsal gelişim ve değişimin gerisinde kalmış durumdalar.
Bunu biraz daha açarsak, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundaki üst yapı devrimlerine odaklanıp, altyapıyı yani ekonomiyi, demokrasiyi göz ardı eden sözde solcular, Kemalizm ve Laik Cumhuriyet sloganlarıyla yeni doğmalara yelken açıp, gerici bir çizgiye demir atarken, Atatürk’ün tasfiye ettiği ittihatçı ve darbeci geleneği, bürokratik oligarşi içinde yer alarak, derin devlet yapılanmasından medet ummanın aymazlığı içindeler.
Üstyapıyı alt yapı belirlediğine göre, bugün üstyapı konusunda gerici gibi görünen ve öyle suçlanan muhafazakar ama demokrat kadrolar, yarınlarda kendi inşa ettikleri altyapıyla, üst yapıda da, devrimci, ilerici ve çağdaş bir çizgiye taşınmak zorunda kalacaklarını, en azından sol öğretiyi özümlemiş beyinlerin anlamaları ve bilmeleri gerekir.