"Öldürmeyene hapis.” Bu kanundur! Dünya fanidir. Her canlı ölümü tadacaktır. Sokak hayvanlarına yönelik hayvanları koruma kanununda değişiklik yapılmasına dair değişiklik yasa teklifi TBMM Genel Kurulu'nda AK Parti ve MHP’nin firesiz rey desteğiyle geçti ve yasalaştı. Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Yasa tasarısı hayvan severlerin eylem, protesto, gösteri ve tartışmalarında "katliam yasası" diye tanımlandı. Ekranlardan "ötenazi" canların “uyutularak katli” şeklinde yorumlandı.

"Yaratılanı severiz; Yaratandan ötürü!" Türk-İslam kültüründe derin bir kavramdır. Dinler tarihi ölüm ve öldürmede farklı görüşlere sahiptir. İslam, bilime öncelik tanır. Tıp bilimine rest çeken din yorumcuları pervasızdır. En vahşi hayvan insandan korkar. Bozuk niyetine aldanıp evcilleşir. Ona tabi olur. Celladına adeta biat eder, güvenir. Bir insan tarafından öldürüleceği, ölüm fermanı yasası aklının ucundan bile geçirmez.

Özünü; "Yaratılanların en hayırlısı” diye yücelten insanoğlu uygulamada bazen acıma duygusunu yok sayar. Hayvanların vahşisinden daha vahşi psikolojiye girer. Vahşileşir, canavarlaşır, adileşir, tanrılaşır. Vermediği canı alabilecek pozisyonda yobazlaşabilir. Dünyanın en vahşi hayvanı merakıyla yürüdüğü uçsuz bucaksız tünelin nihayetinde karşısına dikilen aynada özüyle karşılaşınca vaziyetini belki anlar.

Fıtratı gereği vahşi bilinen hayvanlar ehlileşip, evcilleşip, kafeslerde, zincirli tasmalarda bir tutam yeme mağlup olarak yaratılışın gayesine uygunca celladına teslim olur. Hele hiç bir köpek bir gün başıboş bırakılarak sadakatine hıyaneti düşünmez. Dini duygu, milli vicdanın sızlayıp sızlamadığı yasanın uygulanma aşamasında ortaya çıkacaktır.

Ötenazi, ‘uyutarak öldürme’ teorisi düşündürücüdür. İlginç tarafı belediye başkanlarına cellatlık, canilik görevi yüklenmesidir. Sokak hayvanları AK Parti ve MHP reyleriyle geçen yasayı hatırlamazlar. Ama Belediye Başkanı görünce ölmeden celladını tanımaktan mutlu olur; "işte celladım!" diye havlayıp es geçer. "Yasayı tanımıyorum!" çıkışlar yasal değildir. Yasa tanınacak, hem de, tek canlıyı yaşatabilme mücadelesinde başarılı olunacaktır. Dünya zaten fanidir. Her canlı ölümü tadacaktır. Bunun cellat-maktul ilişkisiyle değil; “vade” ile tamamlanması eftaldir. Türkiye Yüzyılına “cani- katil- maktul” etkileşimi yakışmamıştır. İslam kültüründe; “veren alır, canı...”

Prof. Dr. Alemdar Yalçın bey, Alanya konferansında anlatmıştı: "Bir bilim insanı, filozof, şafağın erken saatlerinde Kaliforniya kumsalında yürüyüşe çıkar. Baksa ki ileride bir silüet kıpırdanıyor. Yaklaştıkça insan olduğunu anlar. Kumların üzerinden bir şeyler alıp sürekli denize attığını görür, yaklaşır. Ne yapıyorsun?

- Med-cezir olayları vardır. Denizin dalgaları, gece ayın geçişiyle kabarmakta, kumsala doğru yayılmaktadır. Dalgalar çekilirken deniz yıldızları kumlara takılmakta, gün doğunca kuruyup ölmektedir. Bunları kurtarıyorum!..

-Ohooo! Milyonlarcası var. Ne fark eder? deyince; tek gayesi tek canı kurtarma mücadelesi olan vatandaş; sessizce eğilir, bir tanesini alır, denizin mavi sularına doğru hızla fırlatır. Havada, suların üstünde süzülen "deniz yıldızını" eliyle göstererek;

-Bak! İşte, onun için, 'o kadar çok şey' fark etti ki!, der. Asil amaç yaşatmaktır. Ama son haberler ise; hayvan mezarlığı, toplu köpek katliamı, suç duyurusu, soruşturma Ve...