KERKÜK'Ü yeniden ülke ve dünya gündeme gelmesi ile aklıma 2003 yılında Alanya Ülkü Ocakları olarak Atatürk Anıtı önünde yapmış olduğumuz protesto geldi ve elimde bulunan arşivdeki gazete kupürlerini buldum. O zamandan bugünleri...
KERKÜK'Ü
yeniden ülke ve dünya gündeme gelmesi ile aklıma 2003 yılında Alanya Ülkü Ocakları olarak Atatürk Anıtı önünde yapmış olduğumuz protesto geldi ve elimde bulunan arşivdeki gazete kupürlerini buldum. O zamandan bugünleri görerek haykırdığımız tek şey “Kerkük Türk’tür Türk Kalacak” sloganları olmuştu. Bir kez daha Ülkücü-Milliyetçi Hareketin her zaman haklı olduğunu üzülerek izlemekteyiz. Amerikan işgali başlamadan ve başladıktan sonra hassas olduğumuz Kerkük ve Musul’un durumu hakkında defalarca uyarılarda bulunmamıza rağmen 15 Temmuz süreci gibi kulak arkası edilmiş, bugün yaşanılan paçavra krizinin önünü açmış, bağımsızlık için provalara başlanmasını üzülerek takip etmekteyiz. Kerkük Türk şehri olmasına ve şehirde yaşayan nüfusun ağırlıklı kısmının Türkmenlerden oluşmasına karşın, Irak'ın işgalinden beri sistemli ve planlı bir şekilde Kerkük'ün nüfus yapısıyla oynanmaya başlanmıştır.
Kerkük'ün Türk kimliğinin silinmesi için başta Barzani yönetimi olmak üzere Irak'taki pek çok çevrenin yoğun uğraşları ile öncelikle şehre ait tarihi tapu kayıtlarının silinmesine çalışıldı. Buna paralel olarak işgal sonrası oluşan siyasi atmosferde Kerkük dışarıdan yoğun bir göç almaya başladı. Sistemli göç politikasını uygulayansa daha çok Barzani oldu ve şehrin demografik yapısının da yine Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetim lehine değiştirilmesi sürecine girildi. Buna karşın şehrin kadim sahipleri olan Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı bazı yerleşim birimlerinde yeni iskan planlamaları çerçevesinde yıkıma gidildi ve dolayısıyla çok sayıda Türkmen zorunlu olarak başka bölgelere göç etmek durumunda bırakıldı. Dolayısıyla Kerkük'ün nüfus oyunlarıyla başlatılan asli yapısının değiştirilmesi süreci şimdilerde siyasi yollardan ve oldu bittilerle Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetime eklemlendirilmesi çabasına evrilmeye başlamıştır. Türkmenlerin ve Arapların boykot ederek katılmadığı toplantı sonrası alınan bu karar, Kerkük'te yapılmak istenilen tek taraflı hesapların nihai aşamaya doğru götürülmeye çalışıldığını göstermiştir. Bu durumun kabulü mümkün değildir.
MHP Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli beyefendi de Kerkük hakkında “Rezalet değil mi? Kerkük ağlıyor, ağıt yakıyor. Türkmeneli vahşetin ağına takılmış feryat figan ediyor. Can Kerkük mütecaviz emellere kurban gidiyor. Peşmerge başı 26-27 Şubat 2017’de Türkiye’ye gelmişti. Peşinden bayrak niyetine ve IKBY'yi temsilen bir bez parçası oraya buraya asılmıştı. Ankara’da göndere çekilen paçavraya ses çıkarılmazsa Kerkük mevzi kaybeder. Ankara gerilerse Türkmeneli düşer, devrilir. Türkmeneli teslim edilemez, yok edilemez. Kerkük Türk’tür, Türk’ün öz yurdudur. Türkmeneli Türk milletinin cümle kapısıdır. Şayet kırılırsa Anadolu toprakları hepimize dar edilir. Söylemiştim demek istemiyorum ama yine haklıyız, yine haklı çıktık. Kerkük'ün statüsü ile oynayanlar ateşle oynar. Türkmenlere infaz fermanı yazanlar 80 milyonu geçmek, yenmek, yerle yeksan etmek zorundadır. Herkes aklını başına alsın, Kerkük Türk’tür, Türk kalacaktır. Daha başka söze gerek var mıdır?" sözleri ile kimsenin söylemeye cesaret edemediği en sert uyarıları yapmıştır.
Kerkük Türk'ün öz yurdudur.
Geçmişten günümüze kadar geçen süre içerisinde bu yerleşim yerinin kaderi daima Anadolu ile bir ve beraber olmuştur.
Bu yüzden bizim açımızdan Ankara hangi öneme sahipse Kerkük de aynı değerde ve önemdedir.
Mühim olan bu gerçeği devleti idare etme sorumluluğu taşıyanların görmesi, Irak politikasını Türkmen varlığı ve gerçeğini görmeyerek tümüyle Barzani'ye endeksleyen yanlışlıktan bir an evvel dönülmesidir.
Ve tekrar haykırıyoruz: Kerkük Türk'tür, Türk kalacak!