MÜCADELEYE geçen seksen yılık bir ömürden sonra, 1997 yılının 4 Nisan'ında ebediyete intikal eden  Ülkücü-Milliyetçi Hareketin kurucusu Başbuğ'umuz Alparslan Türkeş'in bugün vefatının 21. sene-i devriyesinde rahmet...

MÜCADELEYE

geçen seksen yılık bir ömürden sonra, 1997 yılının 4 Nisan’ında ebediyete intikal eden Ülkücü-Milliyetçi Hareketin kurucusu Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş’in bugün vefatının 21. sene-i devriyesinde rahmet ve minnetle anarken, böyle bir günde kaleme alacağımız köşe yazımızda da Başbuğ’umuzu yad etmenin onur ve gururunu yaşamaktayım.

Aradan geçen 21 yıla rağmen ona olan sevgimiz hiçbir zaman azalmamış, aksine yaşadığımız siyasal gelişmelerin onu hep haklı çıkartmış olması, hayatta iken ortaya koyduğu vizyonun doğruluğuna bizleri daha da inandırmış, gücümüze güç katmıştır.

Merhum Başbuğ’umuzun mücadeleci bir ruh, inanmış bir kalp, milletine sevdalı bir yürek, tarihine sadık bir şuur, zorluklara eğilmeyen bir cesaret, yılmayan ve teslim olmayan bir iradedir. Bu az bulunur özellikler, onu yaşadığı çağın önemli devlet ve siyaset adamlarından birisi haline doğal olarak yükseltmiştir.

Alparslan Türkeş, milliyetçiliği dışlayan ve tehlikeli gören düşüncelerin rağbet bulduğu bir dönemde, Türk milliyetçiliğinin bayraktarlığını yapan gönül, fikir ve eylem adamıdır. Milletimizin şahsında taçlandırdığı Başbuğ unvanı; millet, vatan ve devlet sevgisi ile özdeşleşerek adeta bayraklaşmıştır.

O, bir siyasal hareketin mimarı olmasının yanı sıra, hayat çizgisi içinde sarsılmaz inancın ve ufuk ötesini gören engin bir muhakemenin de temsilcisi olmuştur. Yürekten inandığı ve gönülden bağlandığı Türklük sevgisi uğruna, her türlü meşakkati göze alabilmiştir.

Onun uzlaşmacı, barışçı, yapıcı siyaseti Türkiye’yi birçok kez krizden kurtarmış, Türk milletinin kardeşlik bağları için hep ümit aşısı olmuştur. Fırtınalı geçen hayatı boyunca, herkesin düştüğü yerde ve zamanda, o kalkıp dosdoğru ve tek başına yürümeyi başarabilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi, onunla başlayan süreçte öze dönüşün, ilkeli tutumun, dürüstlüğün, tarihi ve kültürel ihtişamın simgesi olmuş ve bugün Türkiye’nin yegâne kurtuluş çaresi mevkiine hak ederek çıkmıştır.

“Ülkücüler, insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.” diyen Başbuğ’umuzun bizlere bıraktığı mücadele disiplinini mutlaka iktidara taşıyacağız.

Önümüzdeki dönem tarihi bir fırsatı sunmaktadır. Bu fırsat, Türk milliyetçiliği fikriyatı üzerine kurulmuş Türkiye Cumhuriyetini, bir kez daha aynı ruh ve inançla yönetme ülküsünü şiar edinmiş Türk Milliyetçileri iktidar için gün saymaktadır.

Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli de, rahmetli Başbuğ’umuzun emanetine sahip çıkarak, ülkücü milliyetçi hareketi piyonların ellerine teslim etmeyerek, üç hilalli sancağımızın koruyucusu olmuştur.

Bu vesile ile gönlümüzdeki yeri hiç değişmeyecek olan Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş Bey’i, dava ve ülkü şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve şükranla yâd ediyorum. Bu mukaddes borcu ifâ ederken, merhum Başbuğ’umuzun mekânının cennet olmasını Cenâb-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Onun Türk milleti için manevi vasiyeti, ülkücülerin milletle kenetlendiği ve tam bir kucaklaşma yaşadığı gün gerçekleşecektir.

Ve o güne çok az bir süre kalmıştır.

Ruhu şad olsun.