1960, 1971, 1980 darbeleri başta olmak üzere, Talat Aydemir'in iki darbe girişimiyle, birçok muhtıralara şahit olan birisiyim.  Ama uçak ve helikopterlerle vatandaşlara, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne ve devlet kurumlarıyla polise...

1960

, 1971, 1980 darbeleri başta olmak üzere, Talat Aydemir’in iki darbe girişimiyle, birçok muhtıralara şahit olan birisiyim.
Ama uçak ve helikopterlerle vatandaşlara, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne ve devlet kurumlarıyla polise bomba atan, ateş eden bir darbe biçimine hiç rastlamadım.
İnanılır gibi değil.
Beni şaşırtan, Türk ordusu içinde, bir din adamı görüntüsü içinde, bir ruh hastası olduğunu sandığım bir insana biat etmiş, onun emirlerini yerine getirmeye kalkan bir ordu mensubunun olabileceği aklımın ucundan geçmezdi.
Bu rezil olayla, bu delirmiş beyinlerin yaptıklarının, bu ülkeye, bu ülke insanına maddi ve manevi zararın faturasının hangi boyutlara vardığını düşündüğümüzde, bu darbe girişiminde bulunanların, bu ülkeye ve bu ülke insanına en büyük ihaneti yaptıklarını, rahatlıkla iddia edebiliriz.
Cuma günkü çılgınlığın derinliğine girmek istemiyorum.
Bu darbe girişimiyle ilgili olarak, iki gündür tüm medya bu konuyu en ince ayrıntısına kadar işlemekle meşgul.
Darbeye, halkımız, emniyet teşkilatımız, siyasetçilerimiz, basın mensupları ve ordumuz içindeki demokrasiye sahip çıkan ordu mensuplarımız mani oldu.
Özellikle, ordumuz içindeki darbeye direnen ve de şehit olan kahramanlarımızı da unutmadan, tutuklananlara asker demeyi bırakıp, darbeci hainler dememizde yarar var.
Bu menfur olayla Türk halkı, hangi dünya görüşüne ve hangi siyasi partiye mensup olursa olsun, hatta mevcut iktidardan ve iktidarın önde gelen aktörlerinden nefret bile etse, darbeye karşı çıkıp, iktidarı alaşağı etmenin tek yolunun seçim olduğunun bilincinde olarak, nihayet demokrasiye sahip çıkma becerisini ve yiğitliğini gösterdi.
Bu yönüyle ne kadar övünsek azdır.
Bu tür rezilliklerin bundan böyle gündeme gelmemesi için.
Bundan böyle hiçbir iktidar, bürokrasiyi kendisine göre dizayn etmeye kalkıp, liyakatı göz ardı edip, şu ya da bu gruba mensup insanları çok önemli görevlere getirmeye kalkma alışkanlığını bırakmaları gerekiyor.
Sanırım bundan böyle, siyasetçilerimiz ve parti liderlerimiz de, birbirlerine dönük çirkin üsluplarını bırakmalı.
Bu büyük travma sonrasında, cadı avına kalkıp, tıpkı Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu gibi, yaşın yanında kuruları da yakmamak da yarar var.
Gariban, günahsız, sadece emre uyan sıradan erlerimizin durumlarının dikkate alınması gerekiyor.
Burada hepimizin sevinmesi gereken en önemli konu, AK Parti ya da Erdoğan karşıtı olmalarına karşın, demokrasiye sahip çıkma adına, darbeye karşı çıkmak için meydanları dolduran halkımızdı.
Meydanlarda, AK Partililer, CHP’liler, MHP’liler ve HDP’lilerin, darbeye karşı çıkmalarıydı.
Geçmişte, bazı partililer, siyasi kaygılara dayalı olarak, iktidar karşıtlığına dayalı olarak, darbelerden medet umup, ya darbeye sessiz kalır ya da darbeleri destekleme aymazlığı içine girebiliyorlardı!
Tüm bu süreçte, hangi dünya görüşüne ve hangi partiye mensup olursa olsun, salt darbeye karşı çıkarak, demokrasiye sahip çıkma adına meydanları dolduran halkımızın bu dayanışmasını, hiçbir siyasi yapı ve siyasetçi kendine mal etmeye kalkmamalı!
Umarız, bu musibetten büyük bir ders çıkarıp, geleceğe çok daha olumlu bir biçimde yönelme becerisini gösteririz.