"Herkesin inancı kendine.”
“Allah’la kul arasına kimse giremez.”
“Kimin cennetlik, kimin cehennemlik olduğunu Allah'tan başkası bilemez” denen bir ülkede, inançlar üzerinden siyaset yapmak neredeyse modaya dönüştü.
Erdoğan’la Davutoğlu, İmam Hatip Liselerinin popülaritesini tavan yaptırmanın özel çabası içindeler.
Sanki diğer meslek liseleri üvey evlat.
Kimi cemaat liderleriyle devlet adamlarının sarmaş dolaş olduğu, siyasi aktörlerin ibadethanelerde boy gösterdiği, kimi siyasetçilerin giyim kuşamlarıyla, inançlarıyla ilgili tercihlerinin resmi alanlarda bile açıkça ortaya konduğu bir ülkede, devletin inançlara karşı tarafsız kaldığını söylemek ve de bu ülkenin laik olduğunu söylemek mümkün mü?
Başbakanın zaman zaman bilim adamı diliyle, ülke sorunlarına dönük yaklaşımlarıyla, devlet adamı ciddiyetiyle ortaya koyduğu çıkışlar ne kadar gerçekçi ve de sevindiriciyse, kimi söylemlerindeki özellikle de nutuklarındaki din temelli, tarikat liderlerinin bile fazla kullanmadıkları bir jargonla konuşması insanı rahatsız ediyor.
Aynı söylemi son yıllarda Erdoğan da giderek geliştirmekle meşgul.
Bütün dünyada, hangi dine, mezhebe ya da tarikata dayalı bir inanç olursa olsun, her yerde, toplumun önemli bir bölümü, dogmatizmin en marjinal kanatlarına yönelmekle meşguller.
Bu yönelişin, Yaradan’a dönük olmadığı da terör örgütlerinin eylem biçimlerindeki acımasızlıktan ve rezilliklerden çok daha iyi anlaşılmakta.
İşte bu yüzden de, inanç bağlamındaki yönelişlerin Yaradan’a dönük olabilmesini sağlama adına, bütün toplumların bilime yönelmesinde yarar var.
İnsanlar ancak bilim yoluyla Yaradan’ın yüceliğini kavrayıp ona göre davranabilir!
Yoksa, sürü mantığı içinde, kendi yarattıkları tabulara tapınmaya başlayıp, sonra da, onların oyuncağı olarak, bu tür uyanıkların arkasından sürüklenip dururlar!