1970’li yıllar… 12 Mart 1971 muhtırası/darbesi sonrası ülkedeki siyasi gerilim daha da yükselmiş. Yapılan genel seçimlerde “halkçı” Bülent Ecevit liderliğindeki CHP, çok partili dönemdeki en yüksek oy oranına ulaşıyor. Alanya’da da öyle; 11 Ekim 1973 tarihinde yapılan belediye başkanlığı seçimini CHP adayı yalnızca 113 oy farkı ile kaybediyor. 1977 yılı yerel seçimlerinde de benzer bir tablo var…
Şimdilerde sağcı diye bellenen Alanya’da, CHP özelinde solun o yıllarda yükselmesinde sokağın da büyük rolü var. Komünizmle mücadele adı altında 1950 yılından beri örgütlendirilen(!) sağın, şiddete dayalı mücadelesi sokakta karşılıksız kalmıyor. Her anlamda kısasa kısas sürüyor.
1970’li yılların Türkiyesi bugünkünden çok daha özgür. Dernekleşme, sendikalaşma yani hak arama mücadelesi çok geniş bir alanda yapılıyor. Siyasi savaşım bugünkülerden farklı olarak yalnızca büyük şehirlerde sürmüyor. Ülkenin her köşesinde bucağında ideolojik anlamda bir çatışma yaşanıyor.
Alanya henüz göç almamış; en azından yurdun sağcıları Alanya’ya henüz gelmemiş! Mücadele yerliler arasında sürüyor. CHP’nin oyları çoğunlukla, Yeni Alanya gazetesi sahibi MHP’li Arıkan Yılmaz Dim’in “münevverler” yani aydınlar diye adlandırdığı kesimden geliyor. O günün Alanya’sında emek yoğun kazançlar hala en büyük değer sayılıyor. İçlerinde münevverlerin de olduğu büyük kısım, bugün olduğu gibi arsa ve emlak üzerinden elde edilen vergisiz kazançlarla önemli insan olma derdinde değiller. Böylece, yerel otoriteye biat etmeksizin daha özgür ve katılımcı siyaset yapabiliyorlar!
Ama sokak aynı ölçüde aydın değil; aydın olması da zaten beklenmiyor. Bir bölümü şehrin lümpen delikanlılarından oluşan CHP ilçe örgütü, Ülkü Ocakları gençliği ile kıyasıya çatışıyor. Bu karşılaşmalar(!) yine de mahalli bir naiflikte kalıyor. Tamam, karşılıklı dinamitleşmeler oluyor ama yine de mesela, randevulu kavgalar da var. Keykubat Plajı Yıldız Büfe önündeki meydan savaşı ya da Kukumavk Disko plajındaki iki kişilik düello bunlardan bazıları…
İşte o düellonun taraflarından birisi olan Hakkı Usta’nın Necati Şenol’un taziyesindeydik geçen gün. 1970’lerin bileği güçlü, yiğit delikanlısının ailesine başsağlığı dilemek için toplanmıştı çekirdek Alanya. Ancak cenazelerde birleşebilen Alanya yerlisi, büyük olasılıkla onun bu yönünü zamanında hiç kaile almamıştı. Mücadele arkadaşlarının ölüm haberini paylaşırken kullandıkları altı ok amblemli büyük bir CHP bayrağının, en ortasındaki yakışıklıydı Şenol.
Ama artık ne Türkiye 1970’lerin Türkiyesi ne de Alanya aynı Alanya. Ülkeyi yöneten siyasi ortaklığın çok tehlikeli oyunlar peşinde olduğu bir seçim öncesi dönem yaşanıyor. Üstüne üstlük yaklaşan seçimi kazanabilme adına laiklikten, cumhuriyet kazanımlarından ödün vermeye hazır, sağcılığı sağcılıkla yarıştıran bir muhalif anlayış sürdürülüyor. Siyasi konjonktürün Alanya’daki yansıması ise üniversitesinden meslek örgütlerine, derneklerine, yerel basınına kadar büyük bir sağcı kuşatma olarak yaşanıyor.
Bu kuşatmanın yarılması gerekiyor. O zaman şöyle sorabilir miyiz: Eğer düzenin muhalif anlayışı 1970’lerden farklı olarak etkin değilse ve bunun yansımaları Alanya solunu atalete sürüklüyorsa, başka çıkış yolları olmalı mıdır? 1970’ler CHP gençliğine sahanın her alanında destek veren demokratik solun, günümüzde de en azından teorik düzeydeki önderliği Alanya halkında nasıl karşılık bulur? Özet olarak; başka bir sol mümkün müdür? Bu konuyu şimdi mi tartışacağız, yoksa ülke iyice çıkmaza girip, iş işten geçtikten sonra mı?