Olmuyormuş; gitmeden, yerinde görmeden anlaşılmıyormuş Taksim olaylarının büyüklüğü. Halkın coşkusu, kararlılığı ve yaşananların bize yansıtıldığından çok daha farklı oluşu… İstanbul kıpır kıpır… Herkesin elinde bir Türk...
Olmuyormuş; gitmeden, yerinde görmeden anlaşılmıyormuş Taksim olaylarının büyüklüğü. Halkın coşkusu, kararlılığı ve yaşananların bize yansıtıldığından çok daha farklı oluşu…
İstanbul kıpır kıpır… Herkesin elinde bir Türk bayrağı, başında bant, bazılarının da sırtlarında forma var. Zannedersiniz ki Türkiye, tarihinin en önemli milli futbol maçına çıkıyor ve izleyiciler de onun havasındalar. Hıncahınç dolu olan vapur iskelesinde bekleyenlerde işe giden klasik bezgin, yorgun kentli görüntüsünden eser yok. Onun yerine, dışa vurulmayan bir heyecan var yüzlerde. Herkes diğerine saygılı; slogan yok, kabalık yok…
Taksim’deyim. Yaşananlardan arda kalanlar, (aftermath!) bir sergi alanı ya da müze gibi geziliyor. Halk ve turistler pembeye boyanmış greyderin, kepçesinin üstüne pembe bir kravat bağlanmış dozerin üstünde fotoğraf çektiriyor. Tam bir savaş sonrası görüntüsü…
Protestocuların daha sanatçı olanları yerlerde boyalarını karıştırarak eserlerini üretmekte… Meydana bakan binalarda 40 yıl öncesinin sol liderlerinin posterleri var. Alanın Gezi Parkına giden yönünde ise sol örgütler konuşlanmış. Bir fuar alanında stant açmış firmalar gibi herkes kendi bayrağı altında toplanmış, halay çekip, şarkı söylüyorlar…
Gezi Parkında ise çok değişik bir görüntü var. Çok kentli, çok aydın yüzlü genç insanlar doldurmuş parkı. İnanılmaz zekilikte hazırlanmış afişler, iliştirilmiş protesto notlarıyla süslenmiş park. Kimse birbirinin ayağına basmıyor, omuz atmıyor, bir diğerini taciz etmiyor. Rengârenk çadırların etrafında dolaşan meraklı İstanbulluları sanki kabul günündeymiş gibi ağırlıyorlar.
Futbol taraftar guruplarının sloganlar eşliğinde gelişiyle meydanda heyecan yükseliyor. Havada sürekli bir polis helikopteri tur atmakta. Kalabalıklar meydanı tam doldurmuşken, kocaman bir Türk bayrağının altında yürüyenler park merdivenlerinde duruyor ve İstiklal Marşını söylemeye başlıyorlar. Ardından da hedeflice bir yere dönüp “Kahrolsun PKK” sloganı atıyorlar. Derken karşılıklı taş atmalar başlıyor. İşte diyorum, provokasyon dedikleri bu olmalı. Halkın isyanı ancak böyle bir yöntemle susturulabilir, direniş kırılabilir… Direnişi yöneten inisiyatifin hemen olayı durdurmasına tanık oluyorum…
Türkiye’nin çok ciddi bir süreçten geçtiği bizim gibi kırsalda yaşayanlarca anlaşılamıyor. Böylece, olası bir gerginlik halinde, direnen kentliler haklılıklarını yitirebiliyor. Bunun için, ya halk çok iyi bilgilendirilmeli ya da Başbakan’a çok tarafsız raporlar gidebilmeli ki biraz empati yapabilsin, uzlaşmaya gidebilsin. Aksi takdirde ülkeyi çok kötü günler bekliyor. Evde zor tutulan(!) yüzde elliyi bilemem ama sokaktakileri çok kararlı gördüm…