Gezi Parkı direnişi 2013 yılı Haziran ayına damgasını vurmuştu. Ülkenin gördüğü en etkili toplumsal direniş olan Gezi, siyasal iktidarın korkulu rüyası haline gelecekti. AKP siyasi iktidarı, kendiliğinden gelişen ve bir kentli karakteri olan isyanın intikamını alacağını her fırsatta belirtiyordu.
Dediğini de yaptı. Direnişin lideri olduğunu varsaydığı iş insanı Osman Kavala’yı beş yıllık uzun bir tutukluluk ve yargı süreci sonrası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs” ile suçlanan Kavala, eğer idam cezası kaldırılmamış olsaydı ölüme mahkum olacaktı.
İşin tuhafı Kavala mahkum olduğu suçtan iki yıl önce beraat etmiş, daha sonra casuslukla suçlanmıştı. Kavala casusluktan beraat ederken, istinaf mahkemesinin bozduğu devleti ortadan kaldırma suçu ile tekrar yargılanacak ve bu kez müebbet yiyecekti. Aynı davada 7 kişi de 18’er yıla mahkum olmuşlardı.
Davanın sonucu vicdanları yaraladı. Yargının bağımsızlığının sorgulanması boyut kazandı. Ülkenin duyarlı insanları gibi, yurt dışından da karara karşı büyük tepkiler geldi. Gittikçe kan kaybetmeye başlayan ve halkın güvenini kaybeden siyasi rejimin demokratik koşullardaki bir seçime gitmeyeceğini savunanlar, yargının aldığı son Gezi davası kararlarıyla bu sürecin başladığını belirttiler.
Muhalif düşünceye göre ülkede 2015 genel seçimleri havası yaşanıyordu. 2015 yılının Haziran ayındaki seçim sonuçlarını kabul etmeyen AKP iktidarı, ülkenin kana bulandığı beş aylık bir süreç sonrasında seçimlerin tekrarlanmasını sağlamış ve kazanmıştı.
2013 yılı Haziran ayında İstanbul ve diğer büyük kentlerde Gezi ruhu toplumu sarmışken, ülkenin sorunlarından bağımsız ve ilgisiz bir yaşam sürmekte olduğu zannedilen Alanya’da da direnişe büyük destek gelmişti. Şehirdeki laik, uygar, eğitimli, demokratik değerlere bağlı insanlar o güne değin görülmedik bir birliktelik ve yoğunlukla yürüyüş düzenliyor, bütün ön yargıları kırıyordu.
Soru ve merak, günümüz koşullarında Alanya kentlisinin ne düşünmekte olduğudur. Kuşkusuz, siyasi konjonktür 2013 Haziran ayından çok daha az özgürlükçü koşullar içermektedir. Giderek artması beklenen despotizmin insanımızın taleplerini ve itirazını yüksek sesle dillendirmesini engellemesi doğal karşılanabilir. Ancak, Gezi’ye bağlılığını kaybetmemiş binlerce Alanyalının da yapacakları olmalıdır.
Ekonomik kaygıları ağır basan Alanya kentlisinin, yaratılan korku iklimi yüzünden kendi konfor alanlarına sığındığını biliyoruz. Kimse onlardan sokağa dökülmesini beklemiyor ama ne mutlu olduklarını anlatan sosyal medya mesajları içine (!) örneğin, bir şekilde siyasete dair itirazlarını da iliştirmeliler. Böylece en azından birbirinden haberdar olan insanların dayanışması güçlenecektir. Daha iyisi, ülke çapında gidilebilecek başka örgütlenmelere Alanya’dan destek vermek için hazır olmalarını sağlayacaktır.
Gezi Parkı direnişinin üstünden yaklaşık 9 yıl geçti. Bugünün gençlerine Gezi’de oluşan toplumsal muhalefetin niteliğini anlatmak da Alanya kentlisine düşüyor. 2015 yılında olduğu gibi bir korku iklimi yaratıldığında, örneğin şehre seçim propagandası için gelen siyasilerin kendilerince belirledikleri hainlik kriterine, kendilerinden olmayan herkesi sokmaya kalktığında nasıl tepkiler verileceği planlanmalıdır.
Belki de en önemlisi, suyuna tirit aktiviteler, projeler ile ağzına seçim öncesi bal çalınmaya çalışılan kentlinin, şehir siyasetini yönlendirenlere Gezi davası kararları konusunda ne düşündüğünü sormaları gerektiğidir. Öyle ya, madem ki birer kolay lokma olarak şehirli gözlere kestirilmişse, bir şehirli aktivitesi, hak arayışı, özel yaşamın ihlaline başkaldırı olarak başlayan Gezi Parkı direnişi hakkındaki düşünceler bir oy pazarlığı konusu olmalıdır. Eğer seçim olursa, tabii!