YAŞAMA gözlerimizi açtığımız andan itibaren bir ebeveyn tarafından korunmaya ihtiyaç duyarız. Temel fiziksel ihtiyaçlarımız; açlık, tuvalet eğitimi, güvende olma, aidiyet hissi ilk başta aile ile başlamaktadır. Aile bu yüzden bir çocuğun...

YAŞAMA

gözlerimizi açtığımız andan itibaren bir ebeveyn tarafından korunmaya ihtiyaç duyarız. Temel fiziksel ihtiyaçlarımız; açlık, tuvalet eğitimi, güvende olma, aidiyet hissi ilk başta aile ile başlamaktadır. Aile bu yüzden bir çocuğun gelişiminde, temel kişilik özelliklerinde oldukça etkili bir faktöre sahiptir. Freud, Piaget, Erikson gibi birçok psikoterapist yaşama farklı açıdan bakarak ve yaşları esas alarak bölümlere ayırmıştır. Örneğin; Amerikalı bir psikanalist olan Erik Erikson; insan gelişimini 8 aşamaya ayırmıştır. 0-1 yaş arasını temel güvene karşı güvensizliğin oluşturduğuna değinen Erikson bu dönemde temel ihtiyaçları karşılanmayan çocukların yaşamın ilerleyen dönemlerinde çevreye karşı bağının ve güveninin hasar görme ihtimaline değinmiştir. 3-6 yaş arasını temsil eden diğer bir aşamada ise çocuk oyun oynarken kendini ve yaşamın içindeki bazı rollerini keşfetmeye ve girişimci olmaya başlar. Aile üyeleri başka çocukları sevdiği zaman çocukta kıskançlık gibi duyguların oluşması da bu dönemde yer almaktadır. Bu dönem içerisinde desteklenmeyen, dinlenmeyen ve ya sürekli azarlanan çocuk suçluluk duygusunu hissedecek ve aşağılık kompleksine bürünecektir.
Bunun gibi 8 aşama olan psikososyal gelişim kuramının temelinde; hepimizin hayatın farklı dönemlerinde birçok problemle karşılaşacağını, bunun gayet normal bir durum olduğunu savunur. Önemli olanın bu dönemlerde karşımıza çıkan travma yaratan ve ya kriz durumu olarak ortaya çıkan her evreyi değişim ve gelişim için bir fırsat olarak görmenin kişinin psikolojik açıdan önemli olduğunu düşünür. Ergenlik döneminin en belirgin özelliği kimlik bulma savaşıdır. Kişi aslında kendini kendine kanıtlamaya çalışırken diğer sosyal grupların içinde bir bocalama yaşar. Aileye karşı gelir, akranları tarafından kabul görmek için bir çok davranış örüntüsü sergileyebilir, farklı spor dallarına, farklı gruplara ilgi duyabilirler. Bunların hepsinin temelinde kişinin gerçek benliğine ulaşma gayesi yer almaktadır. Duygularını kontrol etmekte zorluk yaşayan ergen, özellikle öfke yönetimini sağlamada sıkıntı yaşayabilir.
Burada normalin dışında kalan ve müdahale edilmesi gereken olgu; kişinin kendine ve ya çevresine zarar veren davranışlarını nasıl engellenebileceği konusudur. Bu süreçte yapılması ve dikkat edilmesi gereken birçok faktör verdir. Örneğin; çocuğunu sürekli başkalarıyla kıyaslayan ebeveynleri farkında olmadan benlik algısında hasar oluşturmakta ve kişide suçluluk duygusunun oluşmasına neden olmaktadır. Bir çocuğun kıyaslanabileceği tek kişi yine kendisidir. O yüzden gelişimini takip edip bir ay öncesi ve bir ay sonrası bireysel olarak kendi içinde ve ya dışında ne gibi değişiklikler olduğuna değinmek sağlıklı bir davranış örüntüsüdür. Aile hangi yaş aralığında olursa olsun dünyaya getirdiği çocuğun yetişkin olma aşamasına kadar geçen süreçte mutlaka dinlemelidir. Gerçekten dinleyerek, ona zaman ayırarak değerli olduğunu hissettirmek, değer yargılarına, görüşlerine ve yaşamış olduğu hayata saygı duymak, duygudaşlık yapmak ve önyargılardan uzak durarak bir davranışın altında yatan esas mesajı fark etmek için çabalamak, ne olursa olsun koşulsuz sevgi ve saygı ile onu kabul ettiğini ona hissettirmek dünyadaki birçok şeyden daha önemlidir. Önemli olan bir çocuk dünyaya getirmek değildir, önemli olan şey dünya içinde nefes almanın ötesinde gerçek benliği ile yaşaması için onu hayata hazırlamaktır. Bugün çocuk dediğimiz herkes seneler sonra bir yetişkin olup başka insanların hayatlarına dokunma şansını yakalayacaklar. Bu yüzden bugün siz sessiz kalırsanız, yarın o da sessiz kalacak ve dünya sizin için bir kuyuya dönüşecektir. Kuyuya taş atın ve yankılanan sesin varlığı ile yeniden doğun. Daha barış dolu bir gelecek için, daha huzurlu kalmanız dileğiyle..