Büyük oğlum Yavuz, polis olan oğlu Sabri Derya'nın Diyarbakır'a tayini sonucu, onlar da bizzarur Diyarbakır'a göçtüler. Bir yıldır oradalar. Her telefonla görüşmemizde 'Sizi bekliyoruz, ne olur geliniz” diye rica ediyorlar....
Büyük oğlum Yavuz, polis olan oğlu Sabri Derya’nın Diyarbakır’a tayini sonucu, onlar da bizzarur Diyarbakır’a göçtüler. Bir yıldır oradalar. Her telefonla görüşmemizde “Sizi bekliyoruz, ne olur geliniz” diye rica ediyorlar. Biz de eşim Rabia ile bir hesap yaptık ve 2 ay önceden uçak biletimizi aldık. Allah nasip ederse, oradan da Ankara’ya kızım Hülya’nın yanına uçacağız. Düşünebiliyor musunuz? Antalya-Diyarbakır, Diyarbakır-Ankara 2 kişinin ücreti 300 lira. Gerçekten, Başbakanımızın ifade ettiği gibi artık uçakla hem rahat, hem ucuz ve hem de kısa sürede bir yerden bir yere gitmek, bizim gibi emekliler için bile mümkün hale gelmiş. Nereden nereye? Bildiğiniz gibi, Alanya iklimi sıcak ve nemli olduğundan bizim gibi yaşlı insanların yaşamalarında ciddi sorunlar meydana geliyor, gelmektedir. Onun için bu yazı Ankara’da geçirmeyi düşünüyoruz. Allah (CC) neyi nasip eder, ne gibi sorunlarla karşılaşırız, onu zaman gösterecek. Her şey istediğimiz gibi oluşursa, eylüle kadar Ankara’dayız. Ondan sonra ver elini Alanya. Diyarbakır’ı 1953 yılı yaz ayında gezmiştim. O zaman oğlum Yavuz, 4 aylık bebekti. Kaldığımız otelde sıcaktan o kadar bunaldı ki, hemen Bitlis’e dönmüştük. Bitlis ilk memuriyet yaptığım kenttir. 1950 Mayısından 1955’in nisanına kadar beş yılımız Muş, Bitlis, Van üçgeninde geçmişti. O yıllarda o kadar çok kar yağardı ki, evlerimize kardan merdivenlerle inerdik. Ama yine de çok mutluyduk. Çünkü Bitlis’te üç çocuğumuz oldu, ilk çocuğumuz daha 5 aylık iken, 24 saat içinde aramızdan ayrıldı ve Bitlis’te bıraktık. “Reha’yı özledik” diye yazdığım şiirimin son kıtasında şöyle sesleniyordum:
Bitlis’teki makberin,
Altında yağmur karın,
Belki kayıp mezarın,
Çaresizim be oğlum.
Onun için Bitlis’in gönlümüzde çok ayrı ve çok anlamlı bir yeri vardır. O yıllarda Kürt sorunu diye bir meselemiz yoktu. Herkes Devletine saygılı, devletine bağlı ve biz Batılılara karşı çok hoş görülü idiler. Bir istekte bulunduğumuz zaman, onu yerine getirmek için birbirleriyle yarış halinde olurlardı. İşte bu gezimizde fırsat bulabilirsek, Bitlis’e, Van’a ve Muş’a gitmeyi arzu ediyoruz. Elbette oralarda da büyük gelişmeler olmuştur, kaldığımız evlerimizin yerini dahi bulabileceğimizi sanmıyorum. Çünkü Türkiye, doğusuyla, batısıyla, kuzeyi, güneyi ile çok büyük gelişmelere sahne oldu. Bitlis’ten Diyarbakır’a giden yol “Deliklitaş” denilen yerden geçerdi. Buradan bir kez geçen bir daha geçermiş derler, bakalım bu kehanet tutacak mı?
13 Haziran sabahından itibaren ayrılacağız. Bizi, özel arabası ile Antalya Havalimanı’na gönderen, çok saygıdeğer, Alanya’nın ilk turizm önderi, eski bir belediye başkanı, şu anda Alanya’nın en yoğun trafiğinin bulunduğu, her türlü işyerinin, bankaların, kuyumcu dükkanlarının yaşandığı Şevket Tokuş Caddesi’nin (25 metrelik yol) yapımını sağlayan sayın Şevket Tokuş’a en derin saygılarımı sunarken, kendisine Allah’tan sağlık ve esenlik vermesini niyaz ederim. Şevket Bey’i her ziyaretimde güler yüzü ile karşılayan, bir de Türk kahvesi ikram eden sekreter Rukiye Hanım’a da Allah’a ısmarladık der, kahvesini her yerde anımsayacağımı bildirir, teşekkürlerimi arz ederim.
Bu gazetede yazılarımı noktasına, virgülüne dokunmadan yayınlayan Genel Yayın Müdürü Ferit Kesen’e, gazetemizin sahibi ve Alanya Gazeteciler Cemiyeti (AGC) Başkanı Mehmet Ali Dim’e, sekreter Muazzez Hanım’a “Allah’a ısmarladık” der, işlerinde başarılar dilerim.
Gidip de gelmemek var, gelip de bulmamak var. Hepinizden hakkınızı helal etmenizi diliyorum.