Yaşı yetmeyenler bilmez, eskiden Alanya’da aşı gül yetiştirilmezdi. Öyle ki, düğünlere çiçek götürmek için şehrin merkezindeki evimizin bahçesinden gül (ç)alınırdı!
Dahası balıkçılar, avladıkları balıkları salkım halinde tutturabilmek için, yine aynı bahçemizdeki hurmanın dikensi yapraklarını sıyırırlardı. Sabaha karşı giriştikleri bu operasyonlardan, balıkçıların Parabellum kurşunu yemeden nasıl kurtulduklarına hala şaşarım!
Tavuklarla, çiçeklerle dolu bahçesine çok düşkün olan babam, yılın bu mevsiminde eve kucak dolusu güllerle gelirdi. Koklaması için anneme gül demetini uzatırken, babamın ellerinin çiziklerle dolu olduğunu görürdük. İncecik kan sızıntısını ellerini ovuşturarak saklayan babam, “Dikensiz gül olmaz” derdi…
Biz de yıllarca öyle bildik… Sonradan, güllerin dikensiz bölümünden doku alınarak, onları mutasyona uğratıp laboratuvar ortamında yapay, dikensiz güller üretildiğini duyduk.
Gül artık değerini yitirmişti. O muhteşem taç yapraklar ve onunla bir anlamda çatışma yaşayan, belki de çatışarak ona değer yükleyen, güç kazandıran sipsivri dikeni olmadan gül tek başına anlamlı değildi.
Yaşam da öyle değil miydi? Marx’ın diyalektiğine uygun olarak, “toplumların gelişmesi, ilerlemesi için çatışma”gerekmiyor muydu? Hadi bırakın çatışmayı, en küçük bir eleştiri getirmeden gelecek kuşaklara gül bahçeleri nasıl vaat edilebilecekti?
Ama bugünün Türkiye’sinde oluyor. Çünkü aynı gül örneğinde olduğu gibi, muhalefetin de dikensiz yerlerinden doku örneği alınıp, mutasyona uğratılarak yepyeni bir tür yaratılıyor. Şahsiyetsiz, kokusuz; bırakın çatışma ortamı yaratmayı, içinde rahatça gezinilebilsin diye otoriteyle ortaklığa gidilmiş bir gül bahçesi!
Öyle bir bahçe ki, körlerin sağırları ağırladığı; şehrin kimin tarafından, hangi kriterlere bağlı olarak belirlendiği bilinmeyen yüce çıkarlarının korunduğu; amentü gibi belletilen birlik beraberlik altında toplanılmaya çağrılan; ütopik, gerçeklerle bağını koparmış mutlu insanların gezindiği bir büyük alan…
O kadar dikensiz bir bahçe ki, her gün elinde gül makası ile kafanı koparmak için fırsat kollayan bahçıvana şirin görünmek için yaprakların altına gizlendiğin, mezatta onunla aynı fiyata gidebilesin diye sivriliklerini törpülediğin; böylece üretildiğin merkezlere ihanet içinde olduğun…
İşte Alanya uzaktan böyle görünüyor… Oysa eskinin aşı güllerle dolu bahçesini yaratmak zor değil. Sorun uygun bahçıvan bulmakta değil, üretim merkezlerinde sertifikalı fidan yetiştirebilmektedir. Hiçbir zararlıya bulaşmamış, gelecekteki yaşamında soysuzlaşamayacak nitelikteki sağlam fidanlarla kurulacak gül bahçeleri…