AKP iktidarının son iki yılında
AKP iktidarının son iki yılında "Dersim" katliamı adı altında olmadık şeyler yazılıp çizilmektedir. Toplumların ve tek tek bireylerin tarihle yüzleşmesine bir diyeceğim yok. Geçmiş araştırılsın ve insanlar tarihini daha iyi öğrensin ki, geleceği daha net yorumlama imkanı olsun. Ancak tarih bölünmez, tarihe bir bütün olarak bakmak lazım. Eğer AKP sözcülerinin yaptığı gibi "Dersim"i 1937-1938 yıllarıyla sınırlı tutarsak bu hiç kimseye fayda getirmez. Dersim'i anlamanın yolu bu bölgenin tarihsel dokusunu bilmekten geçer.
Bu bölgenin sorunu 1930’larla sınırlı değildir. Osmanlı İmparatorluğu kurulup gelişmeye başlayınca Sünni İslami sistemin temeli haline getirmiş ancak, karşısında da ciddi bir Kızılbaş nüfusu ve direnci oluşmuştur. Farklı dinsel eğilimlerden kaynaklanan çatışmaların devleti tabandan tehdit etmeye başlamasında Bektaşi Tekkeleri olumlu bir rol oynamıştır. Dervişlerin bölgedeki aşiretlerle ve Kürt beyleriyle kurduğu bağ 16. yy’dan beri süre gelmiştir. Ancak bu yüzyılda (16 yy) Sünni Osmanlı ve Şii İran arasındaki sürtüşme 1514’te İran'ın kaybettiği bir savaş sonrası Osmanlı hakimiyetinde olmayan Dersim'li aleviler için yeni bir dönem başlamıştır. Bitlis Beyi Kürt İdris'in Osmanlı yanında yer alması savaşın (1514) kazanılmasını sağlamış, dolayısı ile de Kürtler beyliklerinin tanınmasıyla geniş bir otonom yapıya kavuşmuşlardır. Kürtlerin kazandığı bu yapı nerede ise zamanımıza kadar gelmiştir.
Dağılan Osmanlı İmparatorluğu'ndan yeni bir ulus-devlet Türkiye doğmuştur. Ulus devletlerin temel özelliği/koşulu belli bir toprak parçasında, belli bir milletin, belli/ortak dilinin olması ve burada egemenliğini sağlamasıdır. Fiili çatışmanın başladığı ve adına bazılarının katliam dediği yıllara kadar bu bölgenin insanı ne vergi vermiş, ne asker göndermiş. Yukarıda değindiğim gibi Kürt aşiretleri ve beyleri otonom bir idari yapı içinde yaşayıp gitmişler. Ve merkezi idareyi asla kabul etmemişlerdir. Ayaklanan aşiretler köprüleri havaya uçurmuş, telefon tellerini kesmiş, 16 Nisan 1937’de Akhisar Karakolunu basmış 36 eri kurşuna dizmiştir. 26/27 Nisan’da 9'ncu Jandarma Taburu Süvari Bölüğü’ne saldırmışlardır. Ve bölgede tam bir hakimiyet kurmuşlardır. Kendisine biat etmeyen ve silah çeken her hareket dünyanın neresinde olursa olsun silahla bastırılmıştır. Ancak günümüze yansıyan belge ve bilgilerden isyanın "silahla bastırılması" da çok aşırıya gidildiği ve bilinen bir tabirle kurunun yanında gerçekten de çok fazla yaşın yandığıdır.
Bunların araştırılmasına hiç kimsenin söyleyeceği bir şey olamaz. Ancak; O tarihte Başbakan merhum Celal Bayar iken bunun gündeme gelmemiş olması oldukça manidardır. Eğer AKP iktidarı Dersim'i sürekli gündemde tutarak Alevi yurttaşlarımızın CHP'ye desteğini kesmeyi amaçlıyorsa buna siyaseten söylenecek pek bir şey yok. Ancak; bunun yanında bir de 30 yıldır Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da sürdürülmekte olan silahlı PKK hareketini meşrulaştırma amacı da taşınıyorsa o zaman AKP'nin yapması gereken iki şey daha var. Bunlardan biri Ermeni katliamını tanımak diğeri de 9 Eylül'ü yas günü ilan etmek. Malum bu tarihte de bir çok Yunanlı komşumuz CHP’lilerce Ege’ye dökülmüştü.