GENELDE rayından çıkmış, çirkinleşmiş tavandaki siyaset anlayışına karşın, tabandaki özellikle de Alanya özelindeki siyasetçilerimizin ve siyaset anlayışının mükemmelliğiyle ne kadar övünsek azdır. Bu yönüyle başta sayın Mevlüt...

GENELDE

rayından çıkmış, çirkinleşmiş tavandaki siyaset anlayışına karşın, tabandaki özellikle de Alanya özelindeki siyasetçilerimizin ve siyaset anlayışının mükemmelliğiyle ne kadar övünsek azdır.

Bu yönüyle başta sayın Mevlüt Çavuşoğlu olmak üzere, parti ayrımı gözetmeden tüm siyasetçilerimizi, Belediye Başkanımızı, Belediye Meclis Üyelerimizi, oda ve dernek başkanlarımızı, bu seviyeli tutumları nedeniyle ayakta alkışlıyorum.
Ülkemiz ve ülke insanımızın geleceğine dönük bizi mutlu edecek tek şeyin de, yereldeki bu olumlu gelişme olduğunu rahatlıkla iddia edebilirim.
Sanırım dün başladığım, bugün de devam eden, yarın da devam edeceğini sandığım bu yazı dizimin içeriğini de yadırgayabilirsiniz.
Yazının özü Survivor'la ilgili.
Siyasetle uğraşmaktansa, Survivor'la ilgilenmek bana çok daha ilginç gelmeye başladı.
Günümüz gençliğinin farklı karakterlerini izleme imkanını yakalıyorum.
İnsanları gözlemleyerek karakter tahlili yapmayı çok severim.
İçlerinde ne kadar dürüst, çalışkan ve de centilmenle, ne kadar üçkağıtçı, yalancı, art niyetlinin olduğuna bakıyorum.
Bu gençliğe, bizim toplumumuzun belli bölümünün genel alışkanlığı olan şark kurnazlıklarıyla, Bizans entrikalarının miras olarak ne kadar kaldığını gözlemlemeye çalışıyorum.
Aynı gözlemi bu konuda yorum yapanlarla, yarışmacıların fanları olarak ortaya çıkan beyinlerin söylemlerini dinleyerek de bir başka hayal kırıklığına yelken açıyorum.
Ama her şeye rağmen, siyasetin gerginliği yerine, bu yarışmayı izlemek, sağlığım açısından bana çok daha iyi geldiğinden Survivor ve Cumali muhabbeti, bana çok daha anlamlı geliyor!
Değerli okurlar.
Bir toplumda, halk dalkavukluğuyla iç içe bu kadar fazla insanın bulunmasını aklım almıyor.
Bu da nereden çıktı diyebilirsiniz.
Böylesine sert bir tepkiyi vermemin nedeni.
Iğdır’dan İstanbul’a yürüyerek gelerek, Survivor’a özel kontenjandan katılma başarısını gösteren, sözde çoban ya da inşaat işçisi Cumali’nin dillerden düşmemesini, neredeyse Anadolu’nun kahramanı ilan edilecek konuma taşınmasının mantığını bir türlü anlayamıyorum.
TV8'deki Survivor'la ilgili panorama ve benzer programlardaki kimi yorumcuların yorumları, beni neredeyse deli edecek.
Geçmişte siyasete ilk atıldığında rahmetli Süleyman Demirel, o tarihlerde ortaokul ve lise mezunu bile parmakla gösterilirken Mühendis olmasına karşın “Çoban Sülü” diye topluma lanse edilmeye çalışılmıştı.
İbrahim Tatlıses de işçi hatta amele gibi gösterildi.
Halbuki inşaatlardaki soğuk demirci ve kalıp ustaları çok değerli hatta ayrıcalıklı oldukları kadar, bir mühendis kadar projeyi okuma becerisine sahiptirler.
Aslında hamaset salgını, sadece siyasette etkin değil.
Edebiyatımızda da oldukça önemli bir yer tutuyor.
Örneğin, Yaşar Kemal eserlerinde özellikle İnce Mehmet’te olduğu gibi bir çobanı halk kahramanı yapar.
Ama buna karşın, Orhan Kemal eserlerinde, belli bir gerçekçilik içinde, cahil insanların üçkağıtçılığını kanaviçe gibi işler.
Bunun en somut örneklerinden birisi, Hanımın Çiftliği’ndeki kimi karakterler.
Anadolu’nun bağrından gelme başta olmak üzere, çobanlık ve garibanlık muhabbeti ilginç noktalara taşındı.
Türkiye’de, özellikle de İstanbul’da Avrupa yakasıyla Anadolu yakasından söz edilir.
Bu değerlendirme Asya kıtasındaki coğrafyamıza Anadolu denmesinden başka bir şey değil.
Bu yaklaşımın kültürle falan ilgisi yok.
Osmanlı'da aristokrasi diye bir şey yoktu.
Biz genelde köylü kökenliyiz.
İstanbul’un asıl yerlileri Rumlar.
– DEVAMI YARIN -