Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurumsal yapı ve anayasasıyla ilgili tartışmalar her gün dozajını arttırmaktadır. Tartışmanın ana teması "laiklik ve cumhuriyet" karşıtlığı üzerinden yürütülmektedir. Bilinmelidir ki "laiklik'in medeni kanunda yer alması her ne kadar batı kaynaklı görülse de aslı Türk devlet geleneğinin genlerinden gelmektedir. Laiklik ve cumhuriyet karşıtı sağ unsurlar; hilafet ve saltanata sığınmaktadırlar...


Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ortak aklı, anayasasında yer alan laiklik; "Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ve her vatandaş için din ve vicdan hürriyetinin sağlanması demektir." Din işlerinin sağlıklı yürütülmesi için "Diyanet İşleri Başkanlığı" kurulmuş; din işlerinin merdiven altı kişi, kuruluş, şekilcilikten öteye gidemeyen, Müslümanları illegal örgütlenmeye sürükleyen yapı, İslam'ın siyasallaşması ve ayrıştırılmasına uzanan yolun engellenmesi hedeflenmiştir.

Türk tarihinin derinliğinde İslam dinini kabul eden Karahanlılar, Selçuklular, Mısır'ın fethine kadar Osmanlılar, Müslüman Türk devletleri laiklikle yönetilmişlerdir. Halifeliğin Mısır'dan İstanbul'a taşınmasıyla hilafet, Saltanat rejiminin yönetim şekli kabul edilmiş, devlet başkanı halife ünvanına kavuşmuştur. Ancak İslam tarihinde devlet başkanına "halife"; yönetimine de "halifelik" denir, diye tanımlama yoktur. İslam dini Müslümanlara herhangi bir devlet yönetim şekli önermemektedir. Dört(4) halife devri "demokrasiyi" işaret etmektedir. Halife, devlet başkanı değil, yerine geçen, halefi olandır.  İslam tarihinde ifade edilen 30 yıllık, dört(4) halife dönemi demokrasiyi işaret etmekte, Saltanatla örtüşmemektedir. Devlet başkanı emir-ül müminindir...


İslam inancını ayrıştıran ve Müslümanlar arasına en büyük nifakı sokan dönemin Şam valisi Muaviye'nin ayaklanması ve Sıffın savaşıyla başlayan, Hz. Ali'nin öldürülmesiyle devam eden ve sonrasında Kerbela olaylarıyla fay hatlarını iyice geren Müslüman Arap kabilelerinin siyasi iktidar kavgalarıdır. Türk milleti ile ilişkisi yoktur.


İslam'da en önemli ikinci ayrışma, İslam peygamberi,  Hz. Muhammed'in vefatından yaklaşık yüz elli (150) yıl sonra Mısır'da toplanan ulemaların içtihatlarına göre dört (4) mezheple sınırlama getiren, sünni İslam anlayışı ve dışarıda kalanları İslam dışı tanımlanmasıyla devam eden El-Ensar üniversitesinin kararıdır. Büyük İslam alimleri ilimlerinin felsefi derinliğini anlayamayan Müslümanlarca ulemalar işkenceye tabi tutulmuş, bazıları öldürmüştür. Yıllar sonra ise "yanlış anlaşıldı" denmiştir. Zaman geçip, tarih aktıkça Kur'an'dan uzaklaşılmıştır.


İlahiyatçılardan; "Din adına yazılan eserlerin birçoğunun dinle ilişkisinin olmadığı ve hurafeler ticareti yapıldığı" şeklinde görüşler mevcuttur. Aktif politik sahada "kindar, dindar" nesil kavgası da mevcuttur. Elbette dini her vakıf, cemaat, cemiyet şeriatçı; her başörtülü de gerici, yobaz değildir. Dindarlık ile şekil Müslümanlığı dincilik karıştırılmamalıdır. İslam’da ruhban, din adamlılığı sınıfı, sahtecilik yoktur..

Sessiz istila militanist ve ideolojiktir. Eğitim araçları, politik çıkar ilişkileri, göçmen, sığınmacı politikaları, illegal dini yapılanmalar, sivil toplum kuruluşları, politik ittifakların sürüklediği ideolojik akım, federasyon, özerklik tartışmaları kullanılmaktadır…