12 Haziran 2011 seçiminde, cezaevinde sanık sıfatıyla bulundukları halde CHP'den 2, MHP'den 1 ve bağımsız olarak seçildikten sonra BDP'ye katılan 6 milletvekili için bugüne değin pek çok spekülasyon yapıldı, eğrisi ile doğrusu...
12 Haziran 2011 seçiminde, cezaevinde sanık sıfatıyla bulundukları halde CHP’den 2, MHP’den 1 ve bağımsız olarak seçildikten sonra BDP’ye katılan 6 milletvekili için bugüne değin pek çok spekülasyon yapıldı, eğrisi ile doğrusu ile her parti görüşlerini ortaya döktü. Ama, hiçbir parti, bu milletvekillerinin tutuklu olduğunu, seçilmeleri halinde hukuki sorun çıkabileceğini dikkate almadı. Hatta, sayın Kılıçdaroğlu, o zaman mahkemelerin vereceği karara saygı duyarız yollu bir söylemde de bulunmuştu. Ne zaman ki, bu kişiler seçildiler, mahkemelerce yapılan tahliye talepleri reddedildi, o zaman ne anayasa, ne yasalar hiç gale alınmadan, mahkemeleri topa tuttular. Bu arada, meclis başkanı Cemil Çiçek bir girişimde bulunarak hiçbir siyasi faaliyette bulunmayan bu tutuklu milletvekillerine seçildiği tarihten itibaren maaşlarını dahi ödedi. Bir tarihte üstünlerin hukuku vardı, şimdi ise devir değişti, hukukun üstünlüğü var ve hukuk her alanda, her şahıs veya kurum hakkında aynı usul ve şartta uygulanıyor. Nitekim, mahkemeler bir yıla yakın süre içinde yapılan her türlü tahliye taleplerini reddetmiştir. Anayasanın açık ve net hükmüne rağmen, TBMM tarafından bu zanlıların tahliye edilmeleri için, TBMM Başkanı Cemil Çiçek başkanlığında üç parti tarafından görevlendirilen üyelerce kurulan bir komisyon, anayasa ve yasalar dikkate alınmadan bir taslak hazırlayarak, durum değerlendirilmesi için AK Parti’ye havale edilmiştir. İktidar sorumluluğu taşıyan ve bu girişimin anayasa ve TCK’ya mugayir olduğundan bahisle şu gerekçelerle olumlu karşılanmamıştır: “AKP Hukukçuları ile 5 saat süren toplantı sonunda, 5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanununun 100. maddesinde üç muhalif partinin önerdiği tarzda bir değişikliğin olması halinde, bunun çok farklı ve olumsuz hukuki sonuçlar doğurabileceği ve böyle bir düzenlemenin suiistimale son derece müsait olabileceği sonucu çıkarılmıştır. Hal böyleyken şu anda bu maddede böyle bir değişiklik yapılmasına AKP olumlu bakmamaktadır. Mahkemelerin bu konuda kararını vermesini beklemenin çok daha doğru olacağı sonucuna varılmıştır.” Anayasanın 138. maddesi, “Görülmekte olan bir dava hakkında yasama meclisince yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz” açık hükmüne rağmen ve 10. maddesi ile “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” diyerek hukuk önünde herkesin eşit olduğunu belirtmesine rağmen, eski bir parlamenter olan Sayın Çiçek’in, böylesine anayasaya aykırı bir şekilde girişimde bulunarak muhalefet partilerine ön ayak olmasını nasıl izah edecek, merak ediyoruz?Bu teklifi yapan partililerin, anayasanın ve yasaların bu şekilde bir uygulamaya aykırı olduğunu bilmemeleri mümkün değildir. Fakat, sırtlarında yumurta küfesi olmadığından, istedikleri gibi konuşurlar, eylem yaparlar ve iktidarı köşeye sıkıştırmak için yasalara aykırı girişimlere bulanabilirler. Sonunda “Biz her türlü çalışmayı yaptık ama ne yapalım, iktidar partisi yapmak istemiyor” diyerek halkı kışkırtmaya çalışırlar. Demokrasinin iyi tarafı bu olsa gerek. Öyle değil mi?