HAYATIN getirdikleri ve götürdükleri o kadar farklı ki, bu farklılığa neden olan bizleriz aslında. Fark ederek yaşamak, insanın daha az acı duymasını sağlarken; bazı şeyler karşısında görmemek, duymamak ve bilmemek de insanı bir o kadar...
HAYATIN
getirdikleri ve götürdükleri o kadar farklı ki, bu farklılığa neden olan bizleriz aslında. Fark ederek yaşamak, insanın daha az acı duymasını sağlarken; bazı şeyler karşısında görmemek, duymamak ve bilmemek de insanı bir o kadar olgunlaştırıyor, aslında. Tüm zamanını dünyayı güzelleştirmek için harcayan insanlar, bunu yaparken geçmiş ya da geleceği düşünmezler. Sadece her gün yeniden başlayarak, 'Yine, yeniden...' diyerek sarılırlar hayata, sımsıkı... Umutla ve kuvvetli inançlarıyla…'İnanmak, başarmanın yarısıdır' sözü tutar, ellerinden her yeni işin ilk adımında... Hayat, her gün yeni bir şeyler öğretir ve de öğütler merak edene, öğrenmek isteyene... Zamanın ve mekânın ötesinde bir şeyler başarabileceği yepyeni güzellikler sunar, her doğan günün ardından. Güzel şeyler müjdeler... Bu, her zaman böyle değildir, elbet. Bazen garip bir yürek yangınının içerisinde bulur, insan kendisini. Eli, ayağı tutmaz vaziyette, beti benzi sararmış, yüzü beton, bedeni buz tutmuş gibi hisseder... Güçsüz, küntleşmiş ve de heyecansız... Hiçbir şey keyif vermez hale gelir; müziğin ritmi, kitaptaki kahramanlar, arkadaş toplantıları, pazar gezmeleri, aileyle birlikte yapılan uzun soluklu kahvaltılar ve daha niceleri... Tuhaf bir göz aldanması kristallerinin yüreğine yansıyor oluşuna anlam bulmaya çalışırken bulur kendisini, garip bir girdabın içinde... Şiirlerin içindeki gizliliği yakalamaya çalışırken aslında tam da kaçmaya çalıştığı yoğun duygu selinin içerisine atar kendisini, zaman...O an... Kaybolan gizem, bulutların yelesinden düşerek canını yakar, içini acıtır, belki de hiç ama hiç hissetmediği, hissetmeyi ummadığı duygu denizinin içerisine salar, insanı, acımasızca... Notalar maviliklere karışır, gökyüzü kararır, yıldızlar yok olur... Bir müddet direnir, kafa tutmaya karşı koymaya çalışırsın. Sözünü dinletecek, sevgini demirleyecek yeni bir liman bulma umuduyla. Evet, evet vardır aslında umudun. Yitirmemişsindir de ortaya çıkarmak için doğru zamanı kolluyorsundur belki de... Ele avuca sığmaz korsanlara meydan okuyorsundur, fütursuzca; oysa dalgalıdır ve hırçındır, denizler. Her fırtınada güverteye çıkıp rüzgâra göğsünü siper edemez, çürük yelkenlerle bu 'Arap saçı'na dönmüş denizleri geçemezsin.'Ölüm' gelir, beliriverir bir anda aklının kuytularında... Düşünürsün ve açarsın ellerini yaradana, 'Al beni yanına...' diyerek... Çünkü bunun senin için son çare, belki de kurtuluş olacağını düşünürsün. Oysa tüm bu düşüncelerin seni bir adım ileriye ne kadar taşır dersin?Yazar Nazan Bekiroğlu, 'Mor mürekkep' adlı kitabında ölüm, eşya ve insanı şu şekilde anlatır. 'İnsana mahkûm, insana köle, insana mahsustur, eşya; ama eşya kalıcı, insan yok olucu. Doğru siz ölürsünüz, ama kolunuzdaki saat işlemektedir, ya da kasetçalarda sizin dokunuşunuzla başlatılan parça hâlâ ses vermektedir. Ya da bir çiçek tarhında ayak izleri kalmıştır, çoktan yok olmuş sevgilinin. Oturduğu koltukta bedeninin biçimini almış bir boşluğun hacmi. Çekip gittiğiniz evde bir köşede çıkardığınız gibi kalıvermiş terlikleriniz. İçtiğiniz kahve fincanı dibinde bekleyen tortu. Yarım bıraktığınız su. Çay bardağınızda dudak izleriniz. Boşlukta sesiniz. Yazınız. Suretiniz. Ya siz neredesiniz?' Sahi yazarında dediği gibi henüz ölmediysek neredeyiz? Neresindeyiz yaşamın? Geçip giden zaman, akıp giden saatler... Öteleyip durduğumuz hayallerimiz, her gün bitsin de akşam olsun diye bitirmeye çalıştığımız günler, dönüp arkaya bakmaya korktuğumuz hayat, 'O ne der, bu ne der' diyerek ertelediğimiz tonla şey... Hiç düşündünüz mü, davranışlarınız için sosyal onay beklerken koca bir hayatı ıskalıyor olabilme ihtimalinizi? Bugün, hayatınızın geri kalanının ilk günü... Canınızı sıkan olumsuzluklar, yüze gülen sahte gün karartıcılar, hepsini boşverin gitsin. Unutmayın hiç kimse sizden ve yaşadığınız andan daha kıymetli ve de değerli değil. Bu, hayat sizin ve yaradan tarafından sizlere sunulmuş çok değerli bir armağan. Yaşamınız, yaşadığınız anın güzelliğinde gizlidir. Güzel bir gün diliyorum.