KÜLLİYENİN yapımı da, amacı da halktan gizlenmiş, oldubitti yapılarak inşa edilmiş ve Cumhurbaşkanımızca kullanılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı makamı da, cumhurbaşkanlığı yapısı da ülkenin tekliğini, birliğini ve bütünlüğünü...

KÜLLİYENİN

yapımı da, amacı da halktan gizlenmiş, oldubitti yapılarak inşa edilmiş ve Cumhurbaşkanımızca kullanılmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı makamı da, cumhurbaşkanlığı yapısı da ülkenin tekliğini, birliğini ve bütünlüğünü temsil ederken, Türkiye Cumhuriyeti ile özdeşleşen Çankaya Köşkü terk edilmiş, başından sonuna kadar tartışmalı bir kişi, başından sonuna kadar tartışmalı bir yapının içine yerleşmiş ve devletimizin sembolü olan yapı da çürümeye terk edilmiştir.
Oysa, bin yıl sonra bile, Türkiye Cumhurbaşkanı'na Çankaya Köşkü'nde oturmak yaraşır, başka yerlerde başka eklentileri olsa da cumhuriyetin doğum sancılarını ve kuruluş tarihini yaşayan Çankaya Köşkü'nün yerine başka hiç bir yapı konulamaz.
Çankaya bir bina değil, bir köşk değil, cumhuriyetimizin varoluş hatırasıdır, bir değerler bütünü, Türk ulus devlet varlığının bir simgesidir.
Çankaya'yı terk etmek, onun taşıdığı simge değeri, işte bu tarihi geçmişi, milli mücadeleyle kazanılan sonuçları terk etmektir, reddi miras yapmaktır.
Türkiye Cumhuriyeti ile dost olmayanların, devletimizi ''95 yıllık reklam arası'' olarak tanımlayan, ya da ''100 yıllık kayıp zaman'' diyen şarlatanların dile getirdikleri de işte bu reddi mirastır.
Dangalak dilini tutamadığından içindekileri ifşa etmiş, horoz erken öttüğü için de derhal boğazlanmıştır.
"Ulus devletle hesaplaşmanın zamanı geldi" diyenler, Türk ulus devletine hakim olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin yerine koymayı düşündüklerini adım adım inşa etmektedirler.
Külliyenin inşası da işte bu adımlardan biridir.
Her fırsatta "Yeni Türkiye" diyenlerin söylemek isteyip de söyleyemedikleri şey de budur.
Konuyu değerlendirememiş olanlar için tartışmada esas olan külliyedir.
Oysa, külliye; bize adı konulamamış, dile getirilememiş ancak cumhuriyet olmayacağını düşündüren, Türk ulus devletine karşıt başka bir devlet ve yönetim özlemini ve amacını ifade etmektedir, bunu simgelemektedir.
İşte bu nedenle, bizce önemli olan saray veya külliye değil, fakat cumhuriyetimizdir, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı ve geleceğidir.
Ülke ikiye bölündü: Saraya gidenler ve gidebilecekler ile saraya gitmeyenler ve gitmeyecekler.
Devlet hayatı içinde böyle bir bölünme ne kabul edilebilir, ne de sürdürülebilir olmasına karşın ikilemi sadece vatandaş ve siyasi kişilikler değil, Cumhurbaşkanımızın kendisi de yaşamaktadır.
"Sarayın yolunu bilmeyenlerle işimiz yok" demekle, saraya karşı olanların vatandaşlık haklarını yok saymaktadır.
Ana muhalefet partisinin hükümeti kurma görevini alabilmesi "saraya gitmeyi kabul etmeye" bağlanmıştır.
Bu durumun anayasaya aykırılığı ise kimsenin umurunda bile değil, zaten anayasaya uygun olma amacı da gayreti de yok edilmiştir; anayasaya uymak adeta suç işlemek gibidir.
Bütün bunlar olurken, ülkemizin hemen her köşesindeki kamu binalarından, Ziraat Bankası şubelerinden ve valilik tabelalarından T.C. ibaresinin kaldırıldığı haberlerini aldık.
T.C. ibaresinin her kalktığı noktada vatandaşın eylemli tepkileri oldu, hiç bir açıklama girişimi de ikna edici olmadı.
Bu arada, Bakan seviyesinde dahi çok ilginç, çok aşağılayıcı ve konunun özüne o kadar uzak kandırmacalar duyduk ki, insanın gülmesi mi gerekir, yoksa ağlaması mı daha uygun düşer, düşünmek zorunda kaldık.
Mesela İçişleri Bakanı şöyle dedi: "Valilik tabelası küçük geldiği için T.C. kaldırıldı."
Bir bakan söylüyor bunu.
Kim söylerse söylesin, böyle bir söylem aklımızla alay etmektir, açıklama sadece boş bir lakırdı değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'ne de bir aşağılamadır.
Bu tür bir açıklama (!), sahiplerinin ve o bakanın yer aldığı hükümetin Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı gönülden bir bağlılık duygularının olmadığı gibi, saygılarını bile esirgediklerini göstermektedir.
Bir bakan, temsil ettiği milleti ve devletiyle alay ederek konuşuyor ve aşağılıyorsa, sözün bittiği yerdeyiz demektir.
Türkiye Cumhuriyeti ile hesaplaşma peşinde olan devlet yetkililerinin yönlendirmesiyle yaşadığımız bu süreçte halkın T.C.'nin yokluğuna alışması beklenmiş olsa da, vatandaş, Türkiye Cumhuriyeti varlığının göstergesi olan T.C. ibarelerine kuvvetle sahip çıkarak takiyecileri yalnız bıraktı ve onlara geçit vermedi.
Bir saray düşünün.
Her şeyi yasadışı, her şeyi yasaya aykırı, varlığı, inşası, kullanılması; her şeyi Türkiye Cumhuriyeti yasalarını yok sayarak yapılmış ve bizim için manevi anlamı çok büyük olan Çankaya Köşkü'nün yerini alacak.
Saf olsam şöyle derdim: "Cumhuriyet yasalarını bile bile neden çiğniyorlar?"
Allah'a şükürler olsun ki, muhakeme yeteneğim sağlam ve düşününce vardığım sonuç şudur: "Külliye, Türkiye Cumhuriyeti'nin gücüyle, Türk devletinin yasaları yok sayılarak ve Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına karşı inşa edilmiştir, bundan sonra Çankaya olmayacak fakat onun yerini Beştepe Külliyesi alacaktır."
Çankaya'nın temsil ettiği Türk ulus devleti ve cumhuriyet değerlerimiz olmayacak, yerine Beştepe'nin planları uygulanacak.
Burada milletimizden gizlenen ve ülkemizin geleceğini ilgilendiren, niteliğini bilmediğimiz planlar yapılmaktadır.
Bütün bu süreci belirsiz tutmanın sırrı da işte buradadır, gerçek niyetlerinin ve planlarının açıklanmasından, fincancı katırlarını ürkütmekten, halkın uyanmasından çok korkulmaktadır, zira planlananlar Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığıyla barışık değildir.
Sarayın hikayesi bitti mi acaba?
Hayır, bitmedi, daha söylenecek çok söz var; onları da başka bir zaman konuşuruz inşallah.
-BİTTİ-